Türkiye Süper Ligi bugün Fenerbahçe-Eskişehirspor maçıyla başlıyor. Sezon öncesi takımlar kadrolarında değişiklikler yaptı. Teknik direktörler yapbozları tamamlamaya bakıyor. Ben de dört büyük kulübün transferlerini inceledim.
Fenerbahçe
Geçen sezon krizler yaşayan Fenerbahçe, kadrosunu temizleyerek revizyona gitti ve on transfer yaptı. Nani ve Robin Van Persie transferleri Avrupa çapında ses getirdi. Van Persie'nin uzun vadede sarı lacivertlilere çok şey katacağını bekliyorum. Ligin çok üstünde bir hücum oyuncusu... Sakatlıktan çıkıp tam olarak formunu bulunca keyif veren futbolunu izleyeceğimize kuşkum yok. Kjaer, yerli yerinde bir transfer oldu. Bruno Alves ile birlikte çok iyi bir ikili olacaklarını düşünüyorum. Rayo Vallecano'dan gelen Abdoulaye Ba gibi adamlar PTT 1. Ligi'nde
de var. Şener, Gökhan'ı her zaman zorlar. Sağ bek için kıyasıya bir
forma mücadelesi izleyeceğiz. Bu durum Fenerbahçe'nin yararına olacaktır. Josef De Souza için olumlu şeyler söyleyemeyeceğim. Mehmet Topal ve Raul Meireles'in gerisinde bir oyuncu. Artısı yok, eksisi var. Maç içerisinde yok oluyor. O bölgede oynayan bir oyuncunun her zaman uyanık olması gerekir. Fabiano Volkan'ı kesinlikle zorlayamaz. Bu açıdan bakınca Mert'in gitmesi pek iyi olmadı. Kalite Anlamında da Mert'in gerisinde. Fernandao, Van Persie hazır oluncaya kadar her zaman ilk 11'de olacaktır.
Fenerbaçe, Ozan Tufan'ı alarak büyük bir iş başarmıştır. Oyunu iki yönlü oynayabilen çok kaliteli bir oyuncu, Fenerbahçe'ye çok şey katacaktır. Ozan ile birlikte Bursaspor'dan gelen Volkan Şen'in, antrenmanlar için alındığını düşünüyorum. Bursaspor'un kadro dışı bırakarak ''kovduğu'' oyuncuyu alarak Fenerbahçe neyi amaçlayabilir ki...
Bütün bu transferlere baktığımızda altı, yedi ismin doğru olduğunu söyleyebiliriz. Diğerleri için de zaman ne gösterecek bilemiyorum. Önemli olan, bir çok dünya yıldızını bir araya getirip kadroya katmak değildir; bu kadroyu bir takım haline getirmektir.
Galatasaray
Geçen sezon Şampiyonlar Ligi'nde Chedjou, çok ekstra bir iş yapmayıp çizgiye inmeseydi Galatasaray 0 puan ile tarihinin en kara Şampiyonlar Ligi'ni geçirecekti. Bu kadroya doğru düzgün transfer yapılmasını bekliyordum, yapılmadı. Galatasaray sadece Podolski ile fark yaratamayacaktır. Lionel Carole, Jose Rodriguez ve Jem Paul Karacan'dan çok şey beklemiyorum. Bilal Kısa'nın ise yaşı ortada. Galatasaray'ın temposunu kaldırabilecek mi büyük bir soru işareti.
Mali durumdan bahseden Galatasaray'lı yönetimin Sabri'ye verdiği para ortadadır. Örneği uzaklarda aramaya gerek yok. Fenerbahçe'ye baksınlar, yeterli olur. Selçuk Şahin, Fenerbahçe'den gönderildikten sonra ancak İsviçre 2. Ligi'ne gidebilmiştir. Bugün Galatasaray'dan gönderilse, Sabri'yi hangi kulüp alacak? Rakipleri mi yoksa Avrupa'da Galatasaray seviyesinde başka bir takım mı? Mali durum bu kadar kötü ise bu israf niye?
Transferin başlamasından buyana pek suskun kalan Galatasaray'ın faydalı oyuncuları kadrosuna katması bekliyorum. Hele ki transferin kombine satışları ile bu kadar bağlantısının olduğu aşikarken yönetim tribün gücünü de düşünmek zorundadır.
Beşiktaş
Sezonun en doğru transferlerini siyah beyazlılar yaptı. Defansın sağına Andreas Beck, soluna Dusko Tosic, ortasına da Rhodolfo'yu aldılar. Savunma sıkıntısı yaşamayacakları ortada. Hem Beck hem de Tosic sürekliliği olan oyuncular. Performanslarında bir dalgalanma yaşanmayacaktır. Rhodolfo'nun biraz yavaş oluşu sıkıntı yaratabilir. Mario Gomez ve Ricardo Quaresma Beşiktaş'ın hücum yönünü geçen seneye göre arttıracaktır.
Demba Ba çok iyi bir fiyata Çin'e satıldı.Yerine alınan Mario Gomez'in Fiorentina'daki son iki yılı sakatlıklarla geçti. Mutlaka önemli işler yapacaktır. Q7 önceki dönemdeki yaşadıklarından ders aldıysa Beşiktaş'a ve Türk futboluna büyük keyif verir. Veli'den sonra Tolgay'ın da sakatlanmasından sonra orta sahaya transfer şart gözüküyor. Tolgay'ın uzun süre olmayaşı takımı çok etkileyecek.
Bana göre sezonun transferini Şenol Güneş'i teknik direktörlüğe getirerek Beşiktaş yaptı. Tranbzonspor ve Bursaspor'da gençler ile sağladığı uyum ve yakaladığı sinerji çok önemliyi. Aynısını Beşiktaş'ta da yapacaktır.
Trabzonspor
Karadeniz ekibinin transferleri kağıt üzerinde çok iyi... Kaleci Esteban, sağ bek Cavanda, ön libero Stephane M'bia, santrafor Dame N'doye kalitelerinden şüphe duymadığım isimler. Ancak Trabzonspor'un sıkıntısı çok daha farklı olduğu açık ve net ortada. Geçen sezon 25 transfer yaptı Trabzon ve elinde pek bir değer kaldı. İbrahim Hacıosmanoğlu başkan olunca Tolunay Kafkas'ı gönderip Mustafa Reşit Akçay'ı getirdi. Bu sıralama Hami Mandıralı, Vahid Halilhodzic, Ersun Yenal ve Şota Arveladze ile devam ediyor. Mayıs 2013'te Trabzonspor'a başkan olan Hacıosmanoğlu tam beş teknik direktör ile çalıştı. Pardon çalışamadı. Sıkıntı büyük. Trabzonspor'un en büyük rakibi yine Trabzonspor... Her sene kadro bozulup yapılıyor ama değişen bir şey olmuyor. Trabzon'a istikrar lazım. Belki de bunu gören başkan, Süleyman Hurma gibi bir profesyoneli futbolun başına getirdi. Zaman yine her şeyi gösterecek. Trabzonspor'un ligde kafaya oynadığı sezonlardaki kattığı heyecanı arıyoruz. Bu sene umarım bunu sağlarlar.
Transferin son anına kadar kulüpler kadrolarını güçlendirmeye devam edecekler. Planlar oluşturulacak, taktikler şekillenecek. Şampiyonluk mücadelesinin çok zorlu ve çekişmeli geçeceğini düşünüyorum. Son haftaya dört takım da başa baş girebilir. Hatta Bursaspor'un da zirveyi zorlayacağını görebiliriz. Gelen yıldızlar Türkiye'den maddi anlamda çok şey götürüyorlar. Beklediğimiz manevi tatmin. Uzun zamandır buna hasretiz. Güzel bir sezon izleyelim.
KOKO
sporun doğasından...
14 Ağustos 2015 Cuma
8 Aralık 2014 Pazartesi
Beşiktaş - Trabzonspor
2014 yılının en iyi maçını dün izledik. Bu derbinin Konya'da oynayacağını açıklayan Beşiktaş yönetiminin kararının ne kadar da doğru olduğunu gördük. Torku Arena tribünlerinde 38 farklı kulüpten pasolig almış 32.613 seyirci vardı. Sadece Trabzonspor seyircileri, deplasman yasağı yüzünden tribünlerdeki yerlerini alamadılar. Nefis stad, harika zemin ve müthiş bir ambians gördük. Konya seyircisi bir alkışı hakediyor.
Ersun Yanal geldiğinden buyana çok iyi top oynayan ve Vahid Halilodzic'in son maçı ile birlikte ligde üçte üç yapan Trabzonspor ile Fenerbahçe yenilgisi sonrası oynadığı üç maçı da kazanan Beşiktaş karşı karşıya geldi. Kazanan taraf, bu sezon ilk kez dörtte dört yapan takım olacaktı.
Maçtan önce gözler iki takımın golcülerindeydi. Beşiktaş cephesinde Demba Ba yedi golü bulunuyorken Trabzonspor cephesinde Oscar Cardozo'nun sekiz golü vardı.
Maça Beşiktaş arzulu ve istekli başladı. Beşiktaş'ın hırslı ve etkili orta sahasının yaptığı baskı ile sahada neden varolduğunu anlayamadığım Trabzonspor stoperi Papadopoulos'un topu uzaklaştırmak yerine yaptığı yanlış tercihler maçın 2-0'a gelmesine sebep oldu. İlk golde Papadopoulos'un geri pasını uzaklaştıramayan Fatih'in zincirleme hatasını Veli müthiş bir şutla affetmedi. İkinci golde ise Olcay'ın takipçiliği ile Papadopoulos yine hata yaparak topu Olcay'ın hakimiyetine bırakmasıyla Olcay ceza sahasına girerek sıfırdan topu altı pastaki Demba Ba'ya çıkardı. Ba'ya da topu topukla kaleye göndermek kaldı.
İkinci golden sonra orta alanda Trabzonspor, oyuna daha hakim oldu ancak maç boyunca yakaladıkları tek pozisyon olan Sefa'nın ofsayttan attığı gol dışında kaleye ulaşamadı. Beşiktaş takım olarak savunma yaparak Trabzonspor'a hiç boş alan bırakmadı. Ayrıca şunu da eklemek gerekir ki bordo mavililerin kanat oyuncuları olan Sefa ve Yusuf Erdoğan sahada acemi kaldı. Orta alandaki Mehmet Ekici ve Özer Hurmacı'ya da Veli-Atiba ikilisi çok iyi basınca Cardozo istediği topları maç boyunca alamadı.
İkinci yarıda Beşiktaş maçı bir anda 4-0'a getirebilecek pozisyonlar yakaladı ancak bu ataklar cömertçe harcandı. İlk yarının sonunda aldığı darbe ile sakatlanan Demba Ba'nın yerine oyuna giren 'pişmiş tavuk' Mustafa Pektemek'in bir hava topunda Belkalem ile çarpışarak burun kemiği kırıldı. Mustafa'nın talihsizliği devam ediyor. Bu talihsizlikler silsilesi ne zaman bitecek diye merek ediyorum.
Beşiktaş maç boyunca arzu ve istekle oynayarak, maçtan bir dakika bile kopmadı. Cenk'in attığı üçüncü golle birlikte maçı 3-0 kazandı. Bu maç bize seyircinin futbolu güzelleştirdiğini bir kez daha göstermiştir. Dolu tribünlerle maç izlemeyi unutmuşuz diye düşünürken bu maç ilaç gibi geldi. Bu yüzden Konya seyircisine bir kez daha teşekkür ediyorum.
Ersun Yanal geldiğinden buyana çok iyi top oynayan ve Vahid Halilodzic'in son maçı ile birlikte ligde üçte üç yapan Trabzonspor ile Fenerbahçe yenilgisi sonrası oynadığı üç maçı da kazanan Beşiktaş karşı karşıya geldi. Kazanan taraf, bu sezon ilk kez dörtte dört yapan takım olacaktı.
Maçtan önce gözler iki takımın golcülerindeydi. Beşiktaş cephesinde Demba Ba yedi golü bulunuyorken Trabzonspor cephesinde Oscar Cardozo'nun sekiz golü vardı.
Maça Beşiktaş arzulu ve istekli başladı. Beşiktaş'ın hırslı ve etkili orta sahasının yaptığı baskı ile sahada neden varolduğunu anlayamadığım Trabzonspor stoperi Papadopoulos'un topu uzaklaştırmak yerine yaptığı yanlış tercihler maçın 2-0'a gelmesine sebep oldu. İlk golde Papadopoulos'un geri pasını uzaklaştıramayan Fatih'in zincirleme hatasını Veli müthiş bir şutla affetmedi. İkinci golde ise Olcay'ın takipçiliği ile Papadopoulos yine hata yaparak topu Olcay'ın hakimiyetine bırakmasıyla Olcay ceza sahasına girerek sıfırdan topu altı pastaki Demba Ba'ya çıkardı. Ba'ya da topu topukla kaleye göndermek kaldı.
İkinci golden sonra orta alanda Trabzonspor, oyuna daha hakim oldu ancak maç boyunca yakaladıkları tek pozisyon olan Sefa'nın ofsayttan attığı gol dışında kaleye ulaşamadı. Beşiktaş takım olarak savunma yaparak Trabzonspor'a hiç boş alan bırakmadı. Ayrıca şunu da eklemek gerekir ki bordo mavililerin kanat oyuncuları olan Sefa ve Yusuf Erdoğan sahada acemi kaldı. Orta alandaki Mehmet Ekici ve Özer Hurmacı'ya da Veli-Atiba ikilisi çok iyi basınca Cardozo istediği topları maç boyunca alamadı.
İkinci yarıda Beşiktaş maçı bir anda 4-0'a getirebilecek pozisyonlar yakaladı ancak bu ataklar cömertçe harcandı. İlk yarının sonunda aldığı darbe ile sakatlanan Demba Ba'nın yerine oyuna giren 'pişmiş tavuk' Mustafa Pektemek'in bir hava topunda Belkalem ile çarpışarak burun kemiği kırıldı. Mustafa'nın talihsizliği devam ediyor. Bu talihsizlikler silsilesi ne zaman bitecek diye merek ediyorum.
Beşiktaş maç boyunca arzu ve istekle oynayarak, maçtan bir dakika bile kopmadı. Cenk'in attığı üçüncü golle birlikte maçı 3-0 kazandı. Bu maç bize seyircinin futbolu güzelleştirdiğini bir kez daha göstermiştir. Dolu tribünlerle maç izlemeyi unutmuşuz diye düşünürken bu maç ilaç gibi geldi. Bu yüzden Konya seyircisine bir kez daha teşekkür ediyorum.
4 Temmuz 2014 Cuma
Anglo-Sakson beklerken Yine Roma-Germen

İtalyan hocanın kariyerine bakacak olursak; 56 yaşındaki Cesare Prandelli, futbolculuk kariyerinde US Cremonese, Atalanta ve Juventus formalarını terletti. Başarılı geçen futbolculuk yaşamının ardından futbolu bıraktığı kulüp Atalanta ile teknik adamlık kariyerine adım atan Prandelli; Lecce, Verona, Venezie, Parma, Roma, Fiorentina ve son olarak İtalya Milli Takımı'nı çalıştırdı.
Fiorentina'yı çalıştırdığı dönemde ligin büyük ekiplerine kafa tutan bir
takım oluşturan İtalyan teknik adam, aynı zamanda mor menekşelerin
başında Şampiyonlar Ligi'nde oynattığı futbolla büyük takdir topladı.
Fiorentina kulüp tarihine, en uzun süre görev yapan teknik direktör
olarak da tarihe geçti. Hep İtalyan takımlarını çalıştıran Prandelli, Galatasaray'daki görevi ile ilk kez ülkesinin dışına görev yapmış olacak.
Daha Önce Galatasaray Başkanı Ünal Aysal, Mancini'nin ayrılmasının ardından "Alman veya Hollanda ekolüne döneceğiz" açıklaması yapmış ve Klinsmann, Heynckes, Löw, Tuchel, Koeman ve Advocaat gibi isimler gündeme gelmişti. Aysal'ın bu açıklamasının üzerine İtalyan hoca ile anlaşması spor kamuoyu üzerinde şaşkınlık yaratmadı değil. Bu konu hakkında başkan şöyle konuştu: “Ben bir anglosakson ekolünden bahsettim. İlla Alman, Hollandalı ya da İngiliz teknik adam olacak demedim. Bu ekolün bendeki tarifi belliydi. Süper disiplinli, dürüst, kurumsal, güçlü bir eğitim sistemi ihtiva eden ve başarıya aç bir hocayı göreve getirmek istedim. Beş kriteri barındıran hoca hangisi, adaylarda buna baktım. Tecrübesiyle bu beş kriteri bir araya getiren ve taşıyan Prandelli’ydi. Galatasaraylılar’a şimdiden şunu müjdelemekten mutluluk duyuyorum; 2014-2015 sezonu çok mutlu geçecek. Şimdiden yeni sezonun heyecanını yaşıyorum.”
Galatasaray Prandelli ile iki senelik sözleşme imzalayacak. Prandelli'nin tek dezavantajı dört yıldır kulüp takımı çalıştırmamış olması gibi duruyor.
17 Temmuz 2013 Çarşamba
Yaktın Bizi 6+0+4
Futbolumuzda uzun zamandan beridir yabancı sınırlamasının nasıl olması gerektiği tartışılıyor. TFF'nin getirdiği 6+0+4
formülüyle kulüplerimizi memnun etmeyen bir karara imza attı. Buna göre,
saha içinde ve kulübede bulunacak toplam yabancı sayısı altı ile sınırlandırıldı. Kulüpler geri kalan oyuncularını tribüne göndermek
zorunda kalacaklar. Burada saha içi yabancı oyuncu sayısı önemli olduğu için onun üzerinde yabancı oyuncusu bulunan kulüpler için bu yeni
uygulama büyük sorun getiriyor. Durum böyle olunca yaklaşık bir buçuk yıl
önce kulüplerin ortak kararıyla alınan bu karar şimdi yabancı oyuncu
sayısı onun üzerinde bulunan kulüpleri ciddi zorlayacak gibi duruyor.
Bu kararı TFF, Türk
futbolunu daha ilerilere taşımak için aldıysa, buradan çıkan sonuç:
Zaman içinde daha çok Türk futbolcunun takımlarda yer bulabilmesini
sağlamak ve bu amaçla genç oyuncu geliştirmeye yönelik olarak, kulüpleri
altyapı yatırımlarına yönlendirmek, buradan yeni yetenekler bulup
elit oyuncular çıkartabilmek, bunları yetiştirip ve geliştirip A takımlara yerleştirebilmek, bu sayede Türk futbol havuzundan yetenekli gençlere
ulaşmak suretiyle, yurtdışına muhtaç olmadan Türk futbolunu ve doğal
olarak Türk Mili Futbol Takımı'nı daha ileri seviyelere yükseltebilmeyi
amaçlamak...
Aslında, bu kararın
arkasında ben böyle bir felsefe ve stratejinin bulunduğuna inanmak
istiyorum. Eğer böyle bir amaçla TFF hareket ediyor ve buna uygun
stratejiler üretiyorsa, kimsenin buna karşı çıkacağını düşünmüyorum.
Aksine, bu karar kısa vadede kulüpleri zorlasa bile, orta ve uzun vadede
ben, tüm kulüplerimizin bu işten kazançlı çıkacağını düşünürüm.
Ama bir de hayatın olağan akışı ve bazı gerçekleri var. Günümüz futbolu adeta kulüp futboluna dönüştü ve
milli takım futbolu geri planda kaldı. Bu, bir diğer anlamda FIFA'nın,
UEFA'nın gerisinde kalması anlamına gelmekte... Bu gelişim Avrupa'nın
futbola da sportif ve parasal olarak egemen olmasını da beraberinde
getirdi. UEFA'nın kulüp futbolunu yükseltmesi ve buna göre kendisini yeniden dizayn etmesi, Şampiyonlar Ligi'ni dünyanın en önemli
sportif ve parasal bir organizasyon haline getirmesi bu değişimin açık
göstergesi olarak karşımıza çıkıyor.
Değişim, tüm
Avrupalı federasyonları bu yarışmanın içine çekti. Günümüzde her
federasyon bunun gereğini yerine getirmeye çalışıyor. Bu amaçla, Avrupa
futbolundan daha fazla pay almaya çalışıyor. Tüm gücüyle rekabet
düzeyini artırmaya ve bu pastadan parasal olarak daha fazla pay almaya
çalışıyor. Bu gelişim ve değişim, ister istemez kulüp futbolunun ön
plana çıkmasına neden oluyor. Kulüp futbolu ise sosyal ve ekonomik
gelişim ve dönüşümün kendisine biçtiği rolü yerine getiriyor. Bu değişim
ve dönüşüme direnmek mümkün görünmüyor.
Bugün kulüp futbolu, milli takım
futbolunun önüne geçmiş durumda. Bu kaçınılmaz zorunluluk bizi ister
istemez kulüp futboluna çekiyor. Bu nedenle ülkemizde yabancı oyuncu
sınırlamasının belirli stratejiler doğrultusunda hayata geçirilmesi ve
bunun sıkı kontrolünün yapılması gerekiyor. Bir yandan ülkemizi yabancı
çöplüğüne dönüştürmeden, diğer taraftan sportif ve
parasal rekabette geride kalmadan bu işin optimal bir dengesine ulaşmak
durumundayız. Bu konuda TFF'nin nasıl stratejiler oluşturacağı çok
önemli. Sadece kısa süreli değil, orta ve uzun vadeli stratejilerle
Türkiye'yi futbolla ileri taşımak istiyorsak, bunu da tüm kulüplerimizin
ve bizlerin öğrenme hakları bulunuyor.
11 Temmuz 2013 Perşembe
Transfer
Bir çok Avrupa kulübünü peşinden koşturan Vitesse'nin Fildişi'li yıldızı Wilfried Bony, 12 milyon sterline İngiltere Premier Ligi'nde mücadele eden Swansea City'e transfer oldu.
Geçen sezon Hollanda 1. Ligi'nde Vitesse formasıyla 30 maça çıkan Bony, 31 gol atarak etkileyici bir performans sergiledi. Bu performansıyla da sezon sonu, Hollanda'da Yılın Futbolcusu ünvanını elde etti.
25 Nisan 2013 Perşembe
Menemene Salça Katılmaz
Son Akhisar Belediye mağlubiyetinden sonra hemen hemen herkes Beşiktaş'ın başarısızlığını konuşuyor. Aybaba tek suçlu konumuna oturtuldu. Üçüncülük analaşılan o ki camiayı memnun etmemekte... Kimse sezon başını hatırlamıyor. Çekilen zorluklar unutulmuş durumda sanki kulüp güllük gülistanlık. Kısaca Ağustos ayındaki durumu hatırlayalım.
Yaklaşık 200 alacaklı, kulübün kapısındayken, 500 milyon TL borç varken, gelirler temlikliyken, ''Feda'' denilmekteyken herkes ilk beş başarı diyordu. Fenerbahçe galibiyeti ile birlikte camiaya şampiyonluk sözleri pompalanarak suni bir gündem oluşturuldu. Şimdi ise Beşiktaş başarısız algısı yaratılıyor.
Galatasaray ve Fenerbahçe'nin fazlasıyla kaybettiği puanlarla Beşiktaş zirveden kopmadı. Bu da camiada şampiyonluk umutlarını soldurmadı. Halbuki Beşiktaş'ın kadro yapısı ve mevcut kadronun kalitesi şampiyonluk yarışı vermeye uygun değildir. Aybaba, istediği transferleri yapamadığını zaten her fırsatta söylüyor. Buna karşın Samet Aybaba'nın da hataları hatta gereksiz inatları var ama bu takımın başında Aykut Kocaman ya da Fatih Terim olsa durum değişirmiydi? Kesinlikle değişmezdi.
Beşiktaş'ın önünde tek hedef kaldı o da lig üçüncülüğü yani Avrupa Ligi'ne katılım. Bu süreçteyken gelecek sezon için hoca adayları ortalıkta dolaşmakta... Bu durum takımın ve Aybaba'nın konsantrasyonunu olumsuz olarak etkiler. Kalan son dört maçta Avrupa kupalarına katılım için takımın huzuru kaçırılmamalıdır.
Yönetim, gelecek sezon için tanımış bir sportif dirktörü takıma katıp Aybaba ile yola devam etmek istiyor.
Aslında bu koltuk için gelmesi gereken tek kişi İbrahim Altınsay'dır fakat Altınsay ne kafa yapısı olarak ne de idare anlayışı olarak Beşiktaş yönetimi ile oldukça farklı düşünüyor. Tek çözüm tarafların oturup Beşiktaş'ın menfaatleri için anlaşmasıdır.
Sonuç olarak Samet Aybaba ve Beşiktaş'ın geleceği kalan dört maça bağlı. Hatasıyla sevabıyla ''Feda'' yılında teknik direktörlük yapmış olan Aybaba gönderilecekse bile bir teşekkürü fazlasıyla hak etmekte...
Yaklaşık 200 alacaklı, kulübün kapısındayken, 500 milyon TL borç varken, gelirler temlikliyken, ''Feda'' denilmekteyken herkes ilk beş başarı diyordu. Fenerbahçe galibiyeti ile birlikte camiaya şampiyonluk sözleri pompalanarak suni bir gündem oluşturuldu. Şimdi ise Beşiktaş başarısız algısı yaratılıyor.
Galatasaray ve Fenerbahçe'nin fazlasıyla kaybettiği puanlarla Beşiktaş zirveden kopmadı. Bu da camiada şampiyonluk umutlarını soldurmadı. Halbuki Beşiktaş'ın kadro yapısı ve mevcut kadronun kalitesi şampiyonluk yarışı vermeye uygun değildir. Aybaba, istediği transferleri yapamadığını zaten her fırsatta söylüyor. Buna karşın Samet Aybaba'nın da hataları hatta gereksiz inatları var ama bu takımın başında Aykut Kocaman ya da Fatih Terim olsa durum değişirmiydi? Kesinlikle değişmezdi.
Beşiktaş'ın önünde tek hedef kaldı o da lig üçüncülüğü yani Avrupa Ligi'ne katılım. Bu süreçteyken gelecek sezon için hoca adayları ortalıkta dolaşmakta... Bu durum takımın ve Aybaba'nın konsantrasyonunu olumsuz olarak etkiler. Kalan son dört maçta Avrupa kupalarına katılım için takımın huzuru kaçırılmamalıdır.
Yönetim, gelecek sezon için tanımış bir sportif dirktörü takıma katıp Aybaba ile yola devam etmek istiyor.
Aslında bu koltuk için gelmesi gereken tek kişi İbrahim Altınsay'dır fakat Altınsay ne kafa yapısı olarak ne de idare anlayışı olarak Beşiktaş yönetimi ile oldukça farklı düşünüyor. Tek çözüm tarafların oturup Beşiktaş'ın menfaatleri için anlaşmasıdır.
Sonuç olarak Samet Aybaba ve Beşiktaş'ın geleceği kalan dört maça bağlı. Hatasıyla sevabıyla ''Feda'' yılında teknik direktörlük yapmış olan Aybaba gönderilecekse bile bir teşekkürü fazlasıyla hak etmekte...
18 Mart 2013 Pazartesi
Çanakkale Savaşı'nın Şehit Futbolcuları
Bugün 18 Mart. Bu topraklara sahip olmamız adına belki de tarihte atılan
en büyük adım, Çanakkale Destanı’nın yıldönümü. Bu öyle bir destan ki, sadece
Çanakkale Savaşları ile değil aynı zamanda cephede yaşanan insan hikayeleri ile
de destan yazıldı.
Yurdun dört bir yanında herkesin cepheye
koştuğu bu büyük savaş hakkında yazmak istedim bugün. Varsın hafta sonu güzel maçlar
oynanmış olsun, boşverin; hepimizin tuttuğu takımların cephede şehit olan
futbolcularını analım bu önemli günde.
Bağımsızlık mücadelemizin en önemli savaşı
sayılan Çanakkale Savaşı’nda resmi kayıtlara göre Galatasaray’ın 23,
Fenerbahçe’nin 5, Beşiktaş’ın ise 2 futbolcusu şehit oldu. Galatasaray’da şehit
futbolcu sayısının fazla gözükmesinin sebebi kayıtların düzenli tutulması.
Beşiktaş’a ait kayıtlar işgal yıllarında kulübün Rumlar tarafından yağmalanması
sırasında, Fenerbahçe’ye ait kayıtlar ise kulüp binasında çıkan yangında tahrip
olduğu için geriye sadece bu kadar şehit ismi kalmış. Bunu şimdi
anlatacaklarımla daha iyi göreceksiniz.
Beşiktaşlı mısın?
Çanakkale Savaşları tüm acımasızlığıyla
sürüyor. O dönem Beşiktaş’ın kaptanı Kazım. Düşman işgaline karşı cepheye
gider. Kendisini tanıyan komutanı “Emir erim ol,” der. Kazım ise “Ben
sporcuyum. Diğerlerine göre daha zinde ve atik biriyim. Cephede daha çok işe
yararım” diyerek geri çevirir. Sonra? Sonrası malum. Anzaklar’a karşı destan
yazan 27. Alay’da mücadele veren Kazım’ın savaş sırasında sırtına gülle isabet
eder ve oracıkta şehit olur. Kazım’ın cebinden çıkan kanlı kağıt parçasındaki
şiir ise daha sonra marş haline getirilip maçlarda söylenir:
Beşiktaş Marşı
Hayatı süsledik izharı ittihatla bugün,
Yolunda gençliğin ulvi değil miydi birleşmek.
Sebatı bayrağımız yaptık, İ'tilamız için...
Neticesiz ve boş olmaz, sebatla hiçbir emek.
Dakikalar bize bir nağbe nişad olsun,
Kulübümüzde müceddet nücumu mevc vursun
Bu kainat bize hep gıpta ediyor isar,
Biz 11 arkadaşız, lakin arkamız daha var.
Bu zevk alemi dar zannedip de aldanalım,
Vekar, hak gibi sakin, nezih ve saf olalım.
Fakat bu hal ile, kuvvet gibi cesur olalım.
Hayatı süsledik izharı ittihatla bugün,
Yolunda gençliğin ulvi değil miydi birleşmek.
Sebatı bayrağımız yaptık, İ'tilamız için...
Neticesiz ve boş olmaz, sebatla hiçbir emek.
Dakikalar bize bir nağbe nişad olsun,
Kulübümüzde müceddet nücumu mevc vursun
Bu kainat bize hep gıpta ediyor isar,
Biz 11 arkadaşız, lakin arkamız daha var.
Bu zevk alemi dar zannedip de aldanalım,
Vekar, hak gibi sakin, nezih ve saf olalım.
Fakat bu hal ile, kuvvet gibi cesur olalım.
Fenerbahçeli misin?
Arif... Çanakkale’de vatanını, İstanbul’da
ise Fenerbahçe’yi müdafaa ediyordu. Takımının sağ bekiydi. Savaş çıkıp
cepheye
gönderilince takımından ayrı kalmaya gönlü razı olmadı. Cepheye koşan
tüm
askerler için parola “Önce Vatan” idi ama Arif için bir de “Sonra
Fenerbahçe”
vardı. Sezonun en önemli derbisi Fenerbahçe-Galatasaray maçında oynamak
için
kumandanından izin aldı. Cephede Çanakkale geçilmez, Fenerbahçe’de ise
Arif
geçilmezdi. Dağ, tepe demeden 26 saat at sürüp bugünkü Fenerbahçe
Stadı’nın
bulunduğu Papazın Çayırı’na yetişti. Takım arkadaşı Ethem de
Çanakkale’den
Fikirtepe Uçaksavar Bataryası’ndan maça yetişiyordu. Bu cephe-maç
yolculukları böyle devam etti. Ta ki İdmanyurdu maçına kadar. Maça Arif
yerine kara haber geldi:
“Arif tam kalbine yediği bir kurşunla
şehit oldu.”
Herkes birbirine sarılıp ağlıyordu. Takım
sahaya 10 kişi çıkmıştı ama Fenerbahçe eksik değildi. Santra çizgisinin başladığı
yerdeki sahanın kenarında bir sandalye, üzerinde Arif’in 2 numaralı forması
asılıydı. Fenerbahçe o gün İdmanyurdu’nu tarihinin en farklı skoru ile yendi:
11-1.
Ayakta ellerini göğsüne dayamış olan şehit
Arif, sol yanındakiler ise kaptan Galip ve Sabri…
Galatasaraylı mısın?
Galatasaray'ın sembol futbolcusu Hasnun
Galip, cephede düşmanla savaşmış ve şehit düşmüştü. Kaleci Hamdi, ikinci
takımdan Halit...
Emin Bülent ise cepheden Gazi olarak
dönmüştü. Takım arkadaşları Hasnun Galip'ler, Neşet'ler, İdris'ler, Celâl'ler,
Abdurrahman'lar, Asım'lar, bir bir şehit olmuşlardı. Futbolcu arkadaşlarının
acısını hep yaşadı. Düşmana kinini de “Kin” adlı şiirinde anlattı. Bu şiiri
Atatürk 1932 yılında Dolmabahçe’de verdiği bir yemekte okudu:
"Garbın
cebin'i, zalim, affetmedim seni...
Türk'üm ve düşmanım sana, kalsam da bir kişi..."
Türk'üm ve düşmanım sana, kalsam da bir kişi..."
O akşam yemekte olan Ruşen Eşref Ünaydın; daha sonra hatıralarında Atatürk'ün bu şiiri çok sevdiğini belirtiyor, bu mısraları bağıra bağıra sık sık okuduğunu yazıyordu.
İşte Galatasaray takımından 4 şehitli
fotoğraf... Önde yere çömelerek oturan iki kişiden soldaki İdris... Arkada
sandalyede oturanlardan sol baştaki Kürt Celal... En arkada ayakta duranlardan
beyaz kazaklı Abdurrahman Robenson ve onun sol yanındaki Asım... (Bu futbolcu
şehit olmadan önce, Beşiktaş'a geçmişti.)
Sadece bu kadar değil elbette, Türkiye’nin
her yerinden, Trabzon, Bursa, Ankara, İzmir ve daha nice şehirden sayısız
futbolcu şehit oldu. Hepsi tanınmış
futbolculardı, tahsilleri, paraları, rahat bir yaşamları vardı. Ama cepheye
gittiler ve bir daha geri dönmediler. İnsanlık tarihinde eşine
rastlanmayacak Çanakkale Savaşı’na cephede yaşananlar ile “Centilmenlik Savaşı” dense yeridir. Birbirlerinin yaralılarını
tedavi etmek, birbirlerine yiyecek atmak, savaşa ara verip futbol maçı yapmak
bu savaşın olağan sahneleriydi.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)