21 Aralık 2012 Cuma

Deneme 1-2-3

   UEFA'nın geleneksel olarak deneme amaçlı çektiği kuranın görüntüleri gerçek kura öncesi sosyal medyaya yansımıştı. Deneme kurasının birebir aynı çıkması beni hiç mi hiç şaşırtmadı. Milan olağan bir şekilde yine Barcelona ile eşleşirken, Manchester United Real Madrid'le eşleşti. UEFA'nın deneme kurasının basına sızmasıyla ilgili bir açıklama yapmasını bekliyorum.

   Temsilcimiz Galatasaray açısından bakacak olursak kuraya, Cimbomun en iyi kurayı çektiğini söyleyebiliriz. Yalnız bu durum Schalke için de geçerli. Zira Galatasaray da grup ikincileri arasında en zayıf takım olarak görülüyor. Schalke'nin sorunlarla boğuştuğunu biliyoruz. Teknik direktör konusu belirsizliğini koruyor. Takımın aldığı olumsuz sonuçlar ortada ama yine de Şampiyonlar Ligi gruplarından lider olarak çıkmayı başardılar. Schalke için olumlu gelişen en önemli durum ise Klaas Jan Huntelaar'ın takımda kalması oldu. Şubat'a kadar bir hayli vakit var. Devre arası kampı için de Dubai'ye gidecekler.

   Gelelim Avrupa Ligi'nde mücadele eden Fenerbahçe'ye. Tıpkı Sarı-Kırmızılılar gibi güzel bir kura çekti Fenerbahçe.. Şampiyonlar Ligi'nde grubunda üçüncü olarak Avrupa Ligi'nde oynamaya devam edecek olan Bate Borisov, Fenerbahçe'nin rakibi oldu. Bate 25 Kasım'da biten Beyaz Rusya Ligi'ni şampiyon tamamladı. Şubat ayına kadar ciddi bir müsbakaya çıkmayacaklar. Buna rağmen eski doğu bloku ülkelerinden biri olması nedeniyle çok disiplinli futbol oynadıklarını hatırlatalım.  Ayrıca Şampiyonlar Ligi'nde Lille'i altına almış olmalarıda şaşırtıcı bir durum.

   Fenerbahçe bu turu geçerse Napoli- Viktoria Plzen eşleşmesinin galibiyle oynayacak ki bu kura da çok çok iyi... Çekilen kuralar ileriki turlar için umut veriyor. Bu çok önemli bir fırsat ama tabii her şey kura demek değil. Sonuçta maç içinde, sahada ne yapacağınız da önemli. Ben Galatasaray ve Fenerbahçe'nin rakiplerini rahatca eleyebilecek güçte olduğunu düşünüyorum.


17 Kasım 2012 Cumartesi

Muslera İyi De Yanındakiler Kötü

 

Öncelikle Karabüksporlu futbolcuları güzel oyunlarından ötürü yürekten alkışlamak lazım. Gelelim Galatasaray'a... Belli ki Galatasaraylı futbolcuların kafasında salı günü oynanacak Manchester United maçı var. Mental açıdan belli ki kendilerini Karabükspor maçına hazırlayamamışlar. Bununla birlikte sahaya baktığımızda sarı kırmızılı futbolcuların başka eksiklikleri de göze çarpmakta.

  Önce kalacak mı tarışmaları yaşandı sonra da satın mı alınacak yoksa kirlanacak mı? Neticede Felipe Melo kiralandı. Fakat geçen sene ki performansının yanına bile yaklaşamıyor. Geçtiğimiz sezon Melo'nun performansının yüksek olmasında şüphesiz Galatasaray'ın sadece tek bir kulvarda mücadele etmesinin de büyük bir etkisi vardı. Nitekim Selçuk'un da form grafiği Melo ile paralel...

  Aslında Galatasaray'ın asıl problemi orta sahada değil savunma hattında. Defans dörtlüsü, Muslera dahil hiç kimseye güven vermiyor. Dünkü maçta stoper oynayan Cris ve Dany o kadar dengesiz ki... Özellikle  Dany sanki saatli bomba gibi, ne yapacağı belli değil. Eboue ise geçtiğimiz sezon oynadığı futbolun yarısını sahaya yansıtmadı henüz.

  Salı gecesi Galatasaray'ın bu kötü savunması umarım Manchester United karşında üstün bir performans gösterir, iç sahada alınacak üç puanla Galatasaray da ikinci turun kapısını aralar. Son olarak Fenerbahçe dört aydır Alex kriziyle uğraştı ve beş iç saha maçını kadın ve çocuklara oynadı. Tüm bunlara rağmen Galatasaray'ın sadece üç puan gerisinde. Görünen o ki Galatasaray sezon sonuna kadar Fenerbahçe'nin nefesini ensesinde hissedecek.

8 Kasım 2012 Perşembe

Son Söz

   Galatasaray Şampiyonlar Ligi'ne büyük umutlarla başladı. Taraftarın beklentisi çok yüksek. Beklentinin yüksek olmasının bir nedeni Fatih Terim. Ama en büyük neden Galatasaray'lı yöneticilerin beklentilerinin çok yüksek olması. Özellikle de genç yöneticiler taraftara haddinden fazla umut aşıladılar.
  
 Dün akşamki Cluj maçı Galatasaray için ya tamam ya da devam noktasındaydı. Kalite farkını kuru zeminde ortaya koyan Galatasaray, önemli olan üç puanı güzel bir oyunla elde etti. nTürkiye Ligi'nin gol kralı Burak adeta şov yaparak Cluj'u tek başına yıktı. Bunu yazarak belki de Hamit'e haksızlık yaptım. Çünkü Galatasaray'a geldiğinden beri en iyi ve en olumlu futbolunu dün sahaya yansıttı.

   Maç sonunda Fatih Terim'in ''Manchester United'ın yedek takımı olmaz'' betimlemesini çok yerinde buluyorum. Bu açıklama ile Manchester United'ı büyütmüş olmadı, takımdaki futbolcuların ''nasıl olsa yedeklere karşı oynayacağız, rahat maç olur'' gibisinden oluşabilecek algılarını engelledi. Neticede Galatasaray ve Fatih Terim son sözlerini daha söylemedi. Son maçın son düdüğüne kadar Avrupa'da olma ya da olmama durumu sürecek ve bu durum Fatih Terim'in öğrencilerinin elinde.

18 Ağustos 2012 Cumartesi

Çok Özlemişiz Be Abi!


   Eskişehirspor muhteşem taraftarına bayram hediyesi veremedi. İlk yarıda Akhisar’ın katı bir defans yapacağı belliydi. Eskişehirspor orta sahada başarılı olamayınca, topu kanatlara taşıyamayıp etkili ortalar yapamayınca, ''Nuhui'' denen futbolcusu da oynayamayınca beklediği golü atamadı. Akhisar iki net pozisyon da yakalamasına rağmen golü bulamadı.
   İkinci yarıda daha farklı bir Eskişehir bekledik. Ancak orta sahayı alamayıp, kanat organizasyonlarını da yapamayınca cılız ataklarla gol aramak zorunda kaldı. Kapanan Akhisar vargücüyle mücadele etti. İlk maçının heyecanıyla savunmada olağanüstü bir performans gösterdiler. Eskişehir’in savunması da başarılıydı. Ancak gol çabasındayken, son dakikada defans derinliğini kaybedersen beklemediğin golü 90+1’de kalende görürsün.
   Bu Eskişehir için iyi bir başlangıç olmadı. Umarım bu maçtan gerekli dersler alınmıştır. İyi bir çalışmayla sahasında kaybettiği puanları geri almak zorundadır. Gelecek hafta kaybedilen bu puanların telafi maçına çıkacaklar ve umarım başarılı olurlar. Akhisar’ı kutluyorum. Canla başla mücadele ettiler. Onların istediği 1 puandı ama Eskişehir’in hatasından ilk maçta 3 puanı alan taraf oldular.

14 Ağustos 2012 Salı

Süper Kupa maçının en güzel fotoğraflarından. Maç sonrası Selçuk'u gayet samimi bir şekilde kutlayan Alex. Selçuk yerine Melo olsa, ya da Alex yerine Bekir olsa kesin farklı yorum yapardık. Bu fotoğraf bu sezonun en güzel fotoğraflarından biri olacak. Saha içinde gayet gergin olan, agresif olan, mücadele eden futbolcuların maç sonrası böyle olması gayet doğal. İki iyi ve güzel adam. Futbol böyle adamlarla güzel.

3 Ağustos 2012 Cuma

Shevchenko Bıraktığını Açıkladı

Aslında 28 Temmuz'da açıkladı ama belki döner diye bekledim. Dönmedi... Aslında Euro 2012'den elenince milli takımı bıraktığını da açıklamıştı. ancak Sheva, kendi deyimiyle herkesi şok edecek bir karar alarak futbolu bırakt. Ukrayna'da yaptığı açıklamalarda Siyasete gireceğini söyleyerek halkın desteğine ihtiyacı olduğunu belirtti. Benim Milan taraftarı olmamda çok büyük etkisi vardı. Kariyerinde sayısız kupa var. Attığı enfes goller hala belleklerimizde. Politikada umduğunu bulabilecek mi bilemiyorum ama ileride bir gün Berlusconi Milan'dan elini çekerse Milan'da görev yapacaktır. Başarıları: Ukrayna Premier Ligi: 1995, 1996, 1997, 1998, 1999 Ukrayna Kupası: 1996, 1998, 1999 Ukrayna Super Kupası: 2011 Serie A: 2003-04 Coppa Italia: 2003 Supercoppa Italiana: 2004 Uefa Şampiyonlar Ligi: 2003 Uefa Super Kupası: 2003 FA Cup: 2007 League Cup: 2007

26 Temmuz 2012 Perşembe

Yine Halter Yine Doping

Halter belki de en çok doping yapılan branşlardan biri. Bizim de geçmişimiz pek temiz değil. Daha önce Olimpiyat şampiyonlarımız Halil Mutlu, Taner Sağır ve Nurcan Taylan'ın dopingli olduğu ortaya çıkmıştı. Hatta Halil Mutlu iki yıllık cezasını çektikten sonra çok büyük itiraflarda da bulunmuştu. Şimdi ise halter milli takımımız yine doping şokunu yaşıyor. Fatih Baydar ve İbrahim Arat dopingli çıktı. Bu iki sporcu hemen kadrodan çıkarıldı.
Fatih ve İbrahim'in yerine son iki Avrupa Şampiyonası'nda şampiyon olan Bünyamin Sezer ile Taner Sağır'ın ağabeyi Nezir Sağır kadroya dahil edildi.

24 Temmuz 2012 Salı

2012 Olimpiyat Kadromuz-5

Olimpiyatlarda ülkemize madalya kazandırmış branşlardan biri de halterdir. Londra'da beşi erkek, dördü kadın dokuz sporcuyla mücadele vereceğiz. Erkekler 62 kiloda iki sporcumuzu göreceğiz. 2011 Avrupa üçüncüsü Hurşit Atak ve 2009, 2010 Avrupa şampiyonu, 2010 Dünya üçüncüsü Erol Bilgin... 69 kiloda Mete binay mücadele edecek. 2010'da Dünya şampiyonluğu ve Avrupa üçüncülüğünü kazanan Mete, altın madalyanın da en büyük adayı.
85 kiloda 2012 Avrupa ikincisi Fatih Baydar,
94 kiloda ise İbrahim Arat'ı izleyeceğiz. Kadınlar 48 kiloda 2011 Dünya üçüncüsü ve 2012 Avrupa ikincisi Nurdan Karagöz'ü mücadele edecek. 53 kiloda çok tecrübeli olan ve bir çok uluslararası madalyası bulunan Aylin Taşdelen'i izleyeceğiz.
58 kiloda Bediha Tunadağı zorlu bir mücadele verecek. 63 kiloda ise Sibel Şimşek'i izleyeceğiz. Sibel'in dört Avrupa şampiyonluğu, bir Dünya ikinciliği ve bir Dünya üçüncülüğü bulunmasına rağmen olimpiyat madalyası bulunmuyor. Masa Tenisinde iki Çin'li sporcumuz mücadele edecek. Melek Hu ve Bora Vang... Yüzmede katılım bu sene az. 2008'de 11 yüzücümüzü, 2004'te de dokuz sporcumuz olimpiyatlara göndermiştik. Bu sene altı sporcu ile havuzda olacağız. 200 metre sırt üstünde Derya Büyükuncu altıncı kez olimpiyatlarda boy gösterecek. 100 metre serbestte Kemal Arda Gürdal, 1500 serbestte de Ediz Yıldırımer mücadele verecek. KAdınlarda ise Burcu Dolunay 50 ve 100 metre serbestte, Dilara Buse Günaydın 100 ve 200 metre sırt üstünde, Hazal Sarıkaya ise 100 metre sırüstünde mücadele verecek. Yüzücülerimizin elem turunu geçmeleri büyük başarı olacaktır.

23 Temmuz 2012 Pazartesi

2012 Olimpiyat Kadromuz-4

Boks'ta altı sporcu ile ringe çıkacağız. 49 Kiloda 2008 Avrupa üçüncüsü Ferhat Pehlivan, 52 kiloda Selçuk Eker, 60 kiloda 2011 Avrupa şampiyonu Fatih Keleş, 64 kiloda Yakup Şener, 75 kiloda 2007 Dünya üçüncüsü Adem Kılıççı ve 81 kiloda 2011 Avrupa üçüncüsü Bahram Muzaffer ülkemizi temsil edecek. Katılımın bizi mutlu ettiği ortamda boksörlerimizin finallere çıkması bizi gururlandıracaktır. Bisiklette ise üç sporcumuz yarışacak. Ahmet Akdilek ve Kemal Küçükbay sadece yol yarışında mücadele verecekken Miraç Kal hem yol yarışında hem de zamana karşı yarışta pedal çevirecek. Atıcılıkta Yusuf Dikeç ve İsmail Keleş 50 metre tabanca da ve 10 metre havalı tabancada yarışacak. Oğuzhan Tüzün plaka atışında mücadele edecek. Kadınlarda ise Nihan Kantarcı ve Çiğdem Özyaman plaka atışlarında mücadele edecek. Masa tenisinde iki Çin asıllı sporcumuz Bora Vang ve Melek Hu mücadele edecek. Tekvandoda güçlü bir kadro ile Londra'da olacağız. Avrupa ve Dünya şampiyonu 2008 Pekin üçüncüsü Servet Tazegül 68 kiloda mücadele edecek. 80 kiloda bir diğer Avrupa ve Dünya şampiyunumuz, 2004 Atina ikincisi Bahri Tanrıkulu mücadele edecek. Kadınlarda ise Avrupa Gençler şampiyonu Nur Tatar 67 kiloda ülkemizi temsil edecek. Yelkende Mustafa Çakır laser, Alican Kaynar finn, Ateş Çınar ve Deniz Çınar kardeşler 470 kategorilerinde mücadele verecek. Kadınlarda ise Nazlı Çağla Dönertaş laser kategorisinde mücadele edecek.

20 Temmuz 2012 Cuma

2012 Olimpiyat Kadromuz-3

Olimpiyat kadromuza güreş ile devam ediyoruz. Bugüne kadar olimpiyatlarda kazandığımız 82 madalyanın 57'si güreşten geldi. Kazandığımız 37 altın madalyanında 28'si güreşçilerimizden... Diğer 9 madalyanın üçünü 1988,1992,1996 Olimpiyatlarında cep herkülü Naim Süleymanoğlu, üçünü 1992,1996 ve 2000 Olimpiyat oyunlarında Halil Mutlu, diğerlerini de 2004 Atina'de Taner Sağır, yine 2004 oyunlarında Nurcan Taylan, ki kadın sporcularımızın kazandığı ilk altın madalyadır, son altın ise 2000 Sydney'de judocumuz Hüseyin Özkan kazandı. Hal buyken güreşin en uzun yazımız olmasıda kaçınılmaz bir durum. Güreşimiz olimpiyatlar tarihi boyunca en büyük madalya kaynağımız olmuştur. 1960 Roma oyunlarında 7 altın ve 2 gümüş madalya kazanarak büyük bir başarıya imza attılar. Bir daha bu başarıyı yakalayamadık ancak güreş tarihine adı altın harflerle geçen bir çok sporcu yetiştirdik. Londra'da 7 grekoromen stil, 5 serbest ve 1 kadın güreşçimiz olacak. Grekoromen stilde elemelerde bütün sikletlerde başarı sağlayarak tüm sikletlerde mindere çıkacağız. Serbestte ise 60 ve 74 kilolarda yokuz. Grekoromen stille sporcularımızdan bahsetmeye başlayalım. 56 kiloda Ayhan Karakuş mücadele edecek. 22 yaşındaki sporcunun 2009 yılında kazandığı bir Avrupa Gençler şampiyonluğu bulunmakta. 60 kiloda Rahman Bilici güreşecek. 22 yaşındaki sporcumuzun iki Dünya Gençler şampiyonluğu, bir Dünya Gençler ikinciliği bulunmakta. Ayrıca 2007'de Avrupa Şampiyonu oldu. 2007'de Avrupa Gençler şampiyonluğunu 2009'da ise Avrupa Gençler ikinciliğini kazandı. Gençler şampiyonalarında kazandığı bu başarıları büyükler kategorisine de taşımasını bekliyoruz. 66 kiloda Atakan Yüksel mindere çıkacak. Uluslararası büyük turnuvalarda herhangi bir başarısı bulunmayan Atakan'ı zorlu rakipler bekliyor. 74 kiloda madalya umudumuz Seçuk Çebi sahne alacak.
30 yaşındaki tecrübeli güreşçimizin 2009 ve 2010 Dünya şampiyonu, 2011 Dünya ikincisi ve 2009 Avrupa Şampiyonası üçüncülüğü bulunuyor. 84 kiloda 36 yaşındaki Nazmi Avluca'yı izleyeceğiz. Olimpiyatlardan sonra milli formaya veda edecek olan Nazmi'nin sadece şampiyonluklarından bahsederek ne kadar büyük bir güreşçi olduğunu görelim. 1999 ve 2009 Dünya şampiyonluğu, 1999, 2004, 2008 ve 2010 Avrupa Şampiyonluğu bulunuyor. 2008 Pekin'de de olimpiyat üçüncüsü olduğunuda unutmayalım.
Katıldığı turnuvaların hemen hemen hepsinden madalya ile dönen Nazmi, son olimpiyatında da boynuna altın madalyayı takmak istiyor. 96 kiloda Cenk İldem mindere çıkacak. 26 yaşındaki spordu 2011 yılında Dünya üçüncüsü, 2010 yılında da Avrupa üçüncüsü oldu. 120 kiloda genç yaşına rağmen yetiştirdiğimiz en önemli güreşçilerimizden biri olan Rıza Kayaalp güreşecek. 2011 yılında Dünya şampiyonu olan Rıza, 2009 ve 2010 yılında da Dünya üçüncüsü olmuştu. 2010 ve 2012'de Avrupa şampiyonluğuna uzandı. 2011 yılında ise madalyanın rengi gümüştü. 2008 ve 2009 yıllarında Dünya gençler şampiyonluğu da bulunan Rıza, 22 yaşında olmasına rağmen bir çok kere finallere çıkıp mücadele ettiğinden çok tecrübeli konumda. Rıza'nın koleksiyonunda en büyük eksik olimpiyat altını... Onu da bu oyunlarda kazanacaktır.
Serbest stilde bahsettiğimiz gibi tam kadro gidemiyoruz ve bunun üzüntüsünü yaşıyoruz. 55 kiloda Ahmet Peker bizi temsil edecek. 22 yaşındaki genç sporcu 3 defa Dünya Gençler ve 2 defa Avrupa Gençler şampiyonu oldu. Bu yıl Belgrad'ta yapılan Avrupa Şampiyonası'nda da üçüncü olarak bronz madalya kazandı. 66 kiloda olimpiyat şampiyonumuz Ramazan Şahin güreşecek. Olimpiyattan sonra herhangi bir büyük başarısı bulunmayan Ramazan, madalyasını korumaya çalışacak.
66 kiloda 21 yaşındaki İbrahim Bölükbaşı'yı izleyeceğiz. 2010 yılı Avrupa Gençler Şampiyonası'nda ikinci olan İbrahim'i zorlu güreşler bekliyor. 74 kiloda bir diğer tecrübeli güreşcimiz, Serhat Balcı sahne alacak. 30 yaşında olan Serhat, 2011'de İstanbul'da yapılan Dünya Şampiyonası'nda ikinci, 2009'da ki Dünya Şampiyonası'nda üçüncü oldu. 2005'te Avrupa ikincisi olurken 2007, 2009, 2010 ve 2012'de Avrupa üçüncüsü oldu. Sadece Olimpiyat madalyası eksik olan Serhat, son defa milli forma ile güreşeceğini açıkladı.
Serbest stilde 120 kiloda ise bizi 2012 Avrupa şampiyonu Taha Akgül temsil edecek. 21 yaşındaki genç sporcu gelecek için ışık veriyor. Hem grekoromen takımımızın hem de serbest takımımızın yaş ortalamasına bir bakalım. Serbestte yaş ortalaması 24,6; grekoromende ise 26,29. Tecrübeli sporcularla genç sporcuların harmanlandığı milli takımlar görüyoruz... Kadınlarda ise ilk defa olimpiyatlara sporcu gönderiyoruz. Asıl ismi Yulia Guramievna Rekvava olan Rus asıllı güreşçimiz Elif Jale Yeşilırmak serbest stilde 63 kiloda mindere çıkacak.
Ata sporumuz olan güreş olimpiyatlar boyunca ülkemize madalya kazandıran en önemli branşı olmuştur. 2012 Londra oyunlarında da en büyük madalya umudumuz şüphesiz güreşçilerimiz olacaktır.

19 Temmuz 2012 Perşembe

Para, Para, Para

Napolyon'un da söylediği gibi hayatta önemli şeylerden biri de paradır. Futbolda da her geçen yıl bonservise ödenen bedeller artmakta. Futbolcuları transfer etmek için ödenen bonservislere bakacak olursak son transferi ile Ibrahimovic ilk sıraya yükseldi. Yaptığı yedi transfer sonrası kendisi için tam 168 milyon 100 bin Euro bonservis ödendi. Zlatan'ı 134 milyon 60 bin Euro ile Nicholas Anelka izliyor. Tabi Anelka'nın Fenerbahçe'ye gelmesi ve Bolton'a gitmesi bu rakamı arttırdığını hatırlatalım. Anelka'yı 131 milyon Euro ile Hernan Crespo izliyor. Juan Sebastian Veron 117 milyon Euro ile dördüncü, Cristiano Ronaldo 111 milyon 500 bin Euro ile beşinci sırada yer alıyor. Arap girişimcilerin futbol endüstrisine girmesiyle bu sıralama daha da değişecektir. Aklıma Benjamin Franklin'in bir sözü geldi: Para her şeyi yapar diyen adam, para için herşeyi yapan adamdır.

17 Temmuz 2012 Salı

2012 Olimpiyat Kadromuz-2

Olimpiyatta ülkemize temsil edecek ismileri yazmaya bugün de devam ediyoruz. Bugün tek bir branşa yer vereceğiz. Toplamda 33 sporcuyla oyunlara en çok sporcuyla katılacağımız branş Atletizm. 2012 Olimpiyat Oyunları'na rekor katılımla gidiyoruz. Atletizm'de de katılımcı sayısı bakımından rekor kırarak gidiyoruz. Madalya umutlarımız var. Ancak genel olarak başarı sporcularımızın final mücadelelerinde yer almasıdır. As olan finallerde yarışmaktır. Erkeklerle başlayacak olursak 8 isim yarışacak. İlk olarak 1500 metrede İlhami Tanui Özbilen...
Kenya'dan devşirdiğimiz sporculardan biri olan İlhan, 2009 Atletizm Finalleri'nde 1500 metrede Kenya adına birinci olduktan sonra ülkemize geçti. İstanbul'da yapılan 2012 Salon Atletzm Şampiyonası'nda da 1500 metre de birinci gelerek büyük bir başarıya imza attı. Helsinki'de yapılan Avrupa Şampiyonası'nda madalya kazanamadı. Hemen arkasında yaşanan olayda takla atara yere düşen sporcunun ayağı İlhan'ın topuğuna çarptı ve yarışın son 400 metresinde yaşadığı acıyı yüzünde gördük. 22 yaşında olan genç sporcu ülkemiz sporu adına ümit vermekte. Olimpiyat olur, Dünya ya da Avrupa şampiyonaları olur ama kesinlikle madalya kazanacağından eminim.
Ülkemizi 5000 ve 10000 metrede temsil edecek diğer Kenya asıllı atletimiz Polat Kemboi Arıkan. 21 yaşında ki genç sporcumuz 2012 Avrupa Atletizm Şampiyonası'nda 5000 metrede bronz, 10000 metrede de altın madalya kazandı. Türkiye 3000,5000 ve 10000 metrede Türkiye rekorlarını da elinde bulunduran Polat, Helsinki'deki formunu Londra'ya taşırsa en büyük madalya umutlarımızdan biri olacaktır. Ve son devşirmemiz Tarık Langat Akdağ da bizi 3000 metre engelli de temsil edecek. Tarık'ın en büyük başarısı yine geçtiğimiz ay Helsinki'de yapılan Avrupa Şampiyonası'nda geldi. İkinci olarak ülkemize gümüş madalya kazandırmıştı. 3000 metre engellide sahne olacak Tarık, favoriler arasında yer alıyor. MAratonda ise ülkemizi Bekir KArayel temsil edecek. Disk atmada Ercümen Olgundeniz, gülle atmada Hüseyin Atıcı, mızrak atmada Fatih Avan ve çekiç atmada olimpiyat üçüncümüz Eşref Apak bizleri temsil edecek diğer isimler. Kadınlara gelecek olursak tam 25 sporcu Türkiye adına oyunlarda yarışacak. 100 metrede Nimet Karakuş, 400 metrede Pınar Saka, 800 metrede Merve Aydın,1500 metrede 2012 Avrupa şampiyonu Aslı Çakır Alptekin, 2012 Avrupa ikincisi Gamze Bulut ve Tuğba Karakaya, 5000 metrede Dudu Karakaya, 100 metre engellide Avrupa şampiyonu Nevin Yanıt, 400 metre engellide Nagihan Karadere, 3000 metre engellide 2012 Avrupa şampiyonu Gülcan Mıngır, Binnaz Uslu ve Özlem Kaya, Maratonda Sultan Haydar, Ümmü Kiraz ve Bahar Doğan, 20 kilometre yürüyüşte Semiha Mutlu ve 4x400 metre bayrak yarışında Pınar Saka, Meliz Redif, Sema Apak, Birsen Engin, Özge Akın, Elif Yıldırım'dan dördü ülkemizi temsil edecekler. Uzun atlamada 2009 Dünya üçüncüsü Karin Melis Mey, yüksek atlamada Burcu Ayhan, çekiç atmada ise Kıvılcım Kaya ve Tuğçe Şahutoğlu ülkemizi temsil edecek. Maraton ve 20 kilometre yürüşte eleme turları yapılmayacak. Diğer branşlarda ise sporcularımız, müsabakalara eleme turlarından başlayacaklar.

16 Temmuz 2012 Pazartesi

2012 Olimpiyat Kadromuz-1

Okçuluk: Okçuluk'da daha önceki oyunlara kadın takımımız katılıyordu. Bu yaz takım kategorisinde Türk Milli Takımı'nı izleyemeyeceğiz. Bizi Londra'da temsil edecek tek isim ise Begül Löklüoğlu.
Begül olimpiyat barajını ABD’nin Ogden kentinde Okçuluk Dünya Kupası 3. ayak yarışlarında geçti ve ülkemizi Klasik yay kadınlarda temsil edecek. Çin, Güney Kore, İtalya gibi çok güçlü ekollerin olduğu okçulukta Begül'ün çeyrek finale ulaşması başarı olacaktır. Badminton: Olimpiyatlarda ilk defa bu dalda mücadele edeceğiz. Bunu Başaran ise henüz 18 yaşında olan Neslihan Yiğit. BWF World Ranking'te 35. sıraya kadar yükselen Neslihan şu anda 40. sırada bulunuyor.
Badminton'da Endonezya ve Çin'li sporcuların hegemonyası bulunuyor. Müsabakalar dörderli gruplarda oynanacak. Grup birincileri. Toplam 16 grup olacak. Genç sporcumuz Umarım grubunu birinci bitererek bir üst tura çıkar. Artistik Jimnastik: Bu dalda da ilk defa sahne alacağız. Göksu Üçtaş ülkemizi temsil edecek. Önemli olan mücadele etmek ve yarışmak. Fazlasını beklemiyoruz.
Judo: Yabancısı olmadığımız Judo'da bir kadın bir erkek sporcumuzla mücadele edeceğiz. Erkeklerde 73 kiloda Sezer Huysuz, kadınlarda +78 kiloda Gülşah Kocatürk ülkemizi temsil edecek. Sezer Huysuzu'un uluslar arası müsabakalarda pek de büyük bir başarısı bulunmuyor ancak 34 yaşındaki sporcu tecrübesi ile bir şeyler yapabilir.
Gülşah'ın ise Dünya Kupası ikinciliği, Avrupa Şampiyonası üçüncülüğü ve Dünya Gençler Şampiyonası birinciliği bulunmaktadır.

13 Temmuz 2012 Cuma

Kazanmayı Bilmek

Hamit Altıntop, gurbetçi bir ailenin çocuğu. Hikayenin başlangıcı ve devamı bizim için çok klasik. Almanya’da doğduğu şehirde amatör olarak futbola başlar. Sonra Bundesliga’ya yükselir ve Türkiye için oynar. Ama gerisi çok klasik başlayan ancak akışı çok farklı gelişen bir başarı öyküsüne dönüşüyor. Hamit’in kariyeri Türk Milli Takımı’nı seçen diğer gutbetçi oyunculardan çok farklı ilerledi. Her sezon sonunda içten içe bir Türk takımıyla sözleşme imzalayacağını beklediğimiz ve kendimizi buna inandırdığımız bu inatçı adamın kariyeri, bir dönem Viyana kapısına dayanan Türkler misali Madrid’de Santiago Bernabeu çimlerine kadar uzandı. İşte Hamit’in futbolculuğunu tanımlayabilmek için, teknik taktik ve matematiksel hesaplardan ziyade onun kariyer hikayesini iyi anlamak gerekiyor. Bugün herhangi bir futbol bilgi bankası sitesine baktığınız zaman, Hamit’in gol ve asist istatistikleri gözünüzü boyamayacaktır. Tanımasak, ‘bu mu bu kadar büyüttüğünüz oyuncu’ deme küstahlığına bile varabiliriz. Hamit Schalke’de yıldızı parladıktan sonra maddi anlamda kendisini hayli tatmin edecek bir sözleşme bedeliyle Türkiye’deki büyüklerin birine imza atarak kendisine az hedefli fakat bol sıfırlı bir kariyer inşa edebilirdi. Ancak Hamit hep daha iyisini aradı. Bir çok pozisyonda oynamayı öğrenerek kendisini sürekli daha değerli kıldı. Kuşkusuz tüm bunların olmasında Almanya’da alt yapı eğitimi almış olamsının payı vardır ancak Hamit’in karakterine de bir parantez açmak gerekiyor. Schalke’de geçen müthiş istikrarlı dört sezonun ardından Hamit, bir dört sezon da Bayren Münih formasını taşıdı sırtında. Bayern Münih’le sözleşmesinin bitmesinin artdından ‘tamam bitti Türkiye’ye döner’ gözüyle bakılan yıldız oyuncuya dünyanın en iyi teknik direktörü Jose Mourinho’dan çağrı geldi. Benim için Hamit’in futbolculuğunu özel kılan tam da bu davettir aslında. Ülkemizde bir çoğu tarafından ‘menajer başarısı’ olarak nitelendirilen bu transfer aslında bir karakter transferiydi. Onca tecrübe ve mücadeleci bir bünyenin yanında Hamit, bu oyunda kazanmanın ne olduğunu ve daha da önemlisi nasıl kazanılacağını biliyor. Bu perspektiften bakılınca ‘gereksiz’ gözüken bu transferin kazanmayı takıntı haline getirmiş Jose Mourinho’nun neden Hamit'i alarak gerçekleştirdiğini anlıyoruz. Bazı oyuncuları sahada izlemek keyiftir. Sağ çizgiyi rüzgar gibi geçen 3-4 oyuncuyu bir anda belini kıracak şekilde çalımlayan oyunculara hastayız yıllardır. Bunun böyle olması güzel. Çünkü bu futbolu en saf haliyle sevdiğimizi gösterir aslında. Ama profesyonel anlamda bu topu çok seven oyunculardan daha çok ihtiyaç duyacağınız futbolcular var. İşte Hamit’te bu oyunculardan. Saha dışında ve içinde her an gövenebileceğiniz, kayıtsız şartsız maksimumunu veren, güzelden ziayade doğruyu arayan oyuncular. Kazandırmayı düşünmekten ziyade kazanmayı bilen oyuncular. Bunu milli takımda da bir çok kez gördük. Top Hamit’e geldiği zaman içimizi spekteküler beklentilerle dolu bir adrenalin kaplamayacak. Ama saha da kazanmak için her şeyi yapan ve sürekli doğru olanı yapmaya çalışacak ve uzun vadede çevresindekilere de kazanmayı aşılayacak bir oyuncu izleyeceğiz artık Türkiye’de.

9 Temmuz 2012 Pazartesi

Muhteşem Pazar

Dün gün boyunca spora doyduk desem yanılmış olmam herhalde. Formula 1 Britanya Grand Prix'i, 651. Kırkpınar Yağlı Güreşleri baş pehlivanlık finali, Wimbeldon erkekler finali...
Formula 1'de bu sezon çok enteresan geçiyor. Her pilotun kazanma şansı var. İlk yedi yarışı yedi farklı pilot kazandı. Geçen yarışı Fernando Alonso kazanarak bu sezon ki ikinci galibiyetini elde etti. Bu yarışı ise Mark Webber kazandı. Webber de bu sezon ikinci defa kazanmış oldu. Sıralama turlarının yağmurlu geçmiş olması yarışa olan ilgiyi arttırdı. Alonso olaylı sıralama turlarında Pole Position'ı elde etti. Aslında Ferrari yarışa da dengeli başladı fakat son turlara doğru Fernando'nun lastikleri bitti. Webber'le açtığı fark bitime 12 tur kala kapanmaya başladı ve bitime 5 tur kala Webber çok iyi bir atak yaparak Alonso'yu geçti ve yarış böyle bitti. Podyumun son basamağında da son iki sezonun şampiyonu Sebastian Vettel yer aldı. Her yarış farklı bir heyecan yaratıyor bu sezon. Her yarış için farklı bir pilot ön plana çıkabilir. Eski şampiyonlar Michael Schumacher ve Kimi Raikkonen hala yarış kazanamadı. Onlar da yarış kazanıp sezonu renklendirebilirler.
Yarış bittikten sonra hemen Kırkpınar'ı izlemeye geçtim. Bu yıl 651.'si düzenlendi. Türk sporunun en uzun soluklu mücadelesi ve Türk güreşinin en önemli organizasyonu olan Kırkpınar, izlediğim kadarıyla bir festival havasında geçti bu sene. Puanlama sisteminde yapılan değişiklikler güreşçilerin tepkisini aldı ve güreşçiler boykot kararı aldılar. Değişiklikler geri alındıktan sonra güreşçiler çayıra çıktılar. İlk iki günden itibaren yoğun ve zorlu mücadelelerle geçen müsabakaların ardından finale geçen yılın finalistleri ali Gürbüz ile Recep Kara çıktı. Bu da takipçilerin heyecanını bir nebze daha arttırdı. Geçen yıl Ali Gürbüz, Recep Kara'nın atağına karşı atakla cevap vererek baş pehlivan olmuştu. Bu yıl ise Recep Kara rövanşı vermeme niyetindeydi. Müsabakanın ilk böülümü puansız geçti. İkinci bölümde ise 10 dakikada iki puana ulaşan başpehlivan olacaktı. Ali Gürbüz sadece bir puan alabildi ve güreş altın puana gitti. Altın puanda ise ilk puanı alan güreşi galip bitirecekti. Aynı altın gol gibi... Altın puanı ise aldığı künde puanıyla Ali Gürbüz kazandı. Rövanşı vermeyen Ali Gürbüz gelecek sezon da baş pehlivan olursa altın kemerin ilelebet sahibi olacaktır. Verdiğim linkten altın puan bölümünü izleyebilirsiniz. http://www.youtube.com/watch?v=3UTuNbGMbeM&feature=related
Kırkpınar bitince vakit kaybetmeden Wimbledon'a geçtim. Oyunun yarısı geçmişti. Kalan yarısında da yaşayan efsane Roger Federer üstün gelerek Andy Murray'i yenmeyi başardı. Murray'e inanılmaz derecede destek vardı. Britanyalı izleyiciler Murray'in aldığı her sayıyla adeta gol sevinci yaşadılar. Bu yoğun destek aslında Murray'in üzerinde baskı yarattı ve çok sayıda basit hata yaptı. Murray maç sonu röportajında ağlamakla ağlamamak arasında gidip geldi. Törenden sonra ise onu teselli eden ise beyefendilik timsali olan Federer oldu. Roger Federer galiba ilk defa deplasmanda oynadı ancak maç bitince seyirciler her iki tenisçiyi de ayakta alkışlamasını bildiler. Federer aldığı bu galibiyetle tekrar ATP sıralamasında birinci sıraya yükseldi.

29 Haziran 2012 Cuma

Maskeli Balo-Telli Turna

Euro 2012'nin finalinde İspanya'nın rakibini belirleyecek maçta otoriteler ve çoğu spor yazarı İtalya'ya Almanya karşısında şans vermiyordu. Oysa ki turnuva başladığından beri İtalyanlar'ın dengeli ve akılcı futbolunu izledik. Almanlar ise hep ''disiplinliydi''. Prandelli maçtan önce basın toplantısında, “Bir rüya görüyorum, oyunu kontrol ediyoruz, orta sahada üstünüz, riskli olduğunu biliyorum ama hücum edip Almanlar’ı yeniyoruz” demişti.. Artık rüyasına ak sakallı dede de girdi mi bilmiyoruz ama gördüklerini sahaya yansıtmış. Abate'nin sakat ve Maggio'nun cezalı olmasıyla sağ kanatta İtalya'nın neler yapacağını düşünürken Prandelli, sağ beke sol bek olan Balzaretti'yi sol beke de stoper olan Chiellini'yi monte etti. Maç boyu kusursuzdular. Penaltıya bile girmek istemiyorum. Maçın en önemli hamleleri Cassano'dan geldi. Forvet arkası görevini sol kanatta icra ederek Almanya'nın sağ kanadını felç etti. Ayrıca orta sahada Pirlo'nun tecrübesiyle futbolun bir sanat olduğunu bize göstermesi, hiç şüphesiz maçı İtalya lehine çeviren nadide olgulardı. Pirlo bir şef gibi tempoyu arttırıp, düşürdü. Takımını hücuma kaldırdı, topu ayağında tutarak arkadaşlarını rahatlattı. Tempoyu mükemmel şekilde ayarladı. İstediği zaman hızlanıp hücumda alan genişletirken geride de hiç aksamadı. Orta sahanın kontrolü hep İtalya'daydı. Löw buna karşılık bir şey yapmadı mı? Elbette yaptı. Mesut'u geri çekerek mücadeleyi arttıracağını düşündü. Haklıydı da. Ancak Cassano'nun o kadar geri gelip mücadele edeceğini hiç hesaba katmadı. Boateng ve Kross Mesut'a yardımcı olamadılar. Ancak Pirlo'nun asistanı Marchisio adeta ustasını rahatlattı. De Rossi'nin mücadeleci ruhu diğer oyunculara da etki etti. İtalyan orta sahası Almanlar'a sahayı dar etti. Diamanti'nin kaçırdıklarını izledikten sonra oyuna keşke Nocerino girseydi diye içimden geçirdim. Ah bir de Totti ya da Del Piero olsaydı diye iç geçirdim. Balzaretti, Di Natale ve Diamanti farkın artmasını sağlayamadı. Prandelli bu takıma farklı bir hava katmış. Turnuvadan önce kadroya bir çok büyük futbolcuyu almaması eleştirilmişti. Ancak turnuvada Prandelli'nin ne kadar büyük bir taktik dehasının olduğunu gördük.
Ayrıca Manchester City'de Roberto Manchini'nin Balotelli'ye yapamadığı etkiyi Prandelli sağladı. Gelelim Balotelli'ye. Yazımın başlığı da Yeni Türkü'nün iki şarkısı... O şarkılardaki sözlerin akıcılığı gibi oynadı dün Balotelli. Sade ve net. İki Alman stoper Hummels ve Badstuber durduramadı. İki gol attı. Avrupa'da bütün basın organları hep Balotelli'yi eleştirdiler. Attığı gole sevinmiyor, topları eziyor, gereksiz çalıma giriyor vesaire vesaire... Ancak dün akşam Balotelli ne kadar büyük bir futbolcu olduğunu kanıtladı. Kaslarını da galiba basına gösterdi. Maradona, Roberto Baggio ve Paul Gascoigne... Bunlar futbol oynarken basının yerin dibine sokmaya çalıştığı çok büyük futbolculardı. Futbolu bıraktıktan sonra basın değer vermeye başladı. Hiç şüphesiz Balotelli de bu süreci yaşıyor. Yolun başında olmasına rağmen.

11 Haziran 2012 Pazartesi

İspanya Çizmeyi Aşamadı

Haftalarca beklediğimiz Euro 2012 çok güzel başladı. Polonya açılış maçında Yunanistan'ı ağırladı. Çok çekişmeli ve heyecanlı geçen maçta karşılıklı iki kırmız kart çıktı ve Yunanistan bir penaltıdan faydalanamadı. Atınlan karşılıklı gollerle maç 1-1 bitti. Ardından Rusya fırtınasını izledik. Dzagoev ve Arshavin Rusya'yı sırtladı. Çek Cumhuriyeti alıştığımız eski Çek Cumhuriyeti değil artık. Her turnuvada futbolun romantikleri Çekler'den hep bir sürpriz beklemiştir ancak bu sefer kimse Çekler'in böyle bir başarıyı yakalayacağını düşünmüyor. Almanya Portekiz karşısında zorlanmasına rağmen Mario Gomez'in golüyle maçtan 1-0 galip ayrıldı. Almanların ilerleyen maçlarda toparlanacağını düşünüyorum. Danimarka ise ilk sürprizi gerçekleştirdi. Hollanda'yı yendiler ve çeyrek final için umutlandılar.... Dün akşamın ikinci maçı olan İrlanda-Hırvatistan maçına hazırlık yaptım. Berk Göl ile birlikte Irish Pub'ın yolunu tuttuk. Yani bayağa bayağa havaya girmiştik. İrlandalıların turnuvaya renk katacağını düşünüyorduk ki beklentimiz boş çıkmadı. Bu maçtan önce oynanan beş maçta da tribünler bu kadar güzel görüntüler vermemişti. Hırvatistan dengeli oynadı, Modric orta sahada aldığı toplar çok etkili bir şekilde servis etti ve İrlanda kalecisi Shay Given iki golü çok basit bir şekilde hediye etti. Klasik 'Ada' futbolu izledik. Şişirilen topları hücumda indirerek pozisyon bulma odaklı bu tatktik anlayış sonuç vermedi. Futbol dilencileri olarak ne kadar istesek de İrlanda maçı dengeleyemedi. Buna rağmen İrlanda her topa saldırdı sonuna kadar mücadelesini ortaya koydu.... Gelelim büyük maça... İspanya maça santraforsuz çıkması beni çok şaşırttı. Bu formatta oynayan İspanya'nın İtalya'yı yenemeyeceğini düşünüyordum. İspanya maça bol pasla başladı. Bildiğimiz Barcelona yani... Ancak İtalya savunmada boş alan bırakmadı. Ceza sahasını çok iyi kapattılar. De Rossi ve Chellini başarılı bir mücadele ortaya koydular. Her topa ayağını sokan De Rossi, İtalyan orta sahasını ayakta tuttu. Savunmada Chellini yaptığı son hamlelerle adete bir sigorta görevini gördü. İlk dakikalardaki baskıdan sonra İtalya oyunun kontrolünü eline geçirdi. Maggio sağ kanadı sürklase etti. Pirlo tecrübesin, konuşturdu ama biraz fazla top ezdi. 60. dakikada sahneye Udinese'nin golcüsü Di Natale çıktı ve çok bet bir vuruşla Gök Mavilileri 1-0 öne geçirdi. Gole kadar İtalya çok iyi top oynadı fakat golden sonra bir anda orta sahada kontrolü Xavi ve Iniesta'ya bıraktı. Oyunu tutamadı ve golden sadece dört dakika sonra bu sefer Fabregas sahne aldı ve İspanya'ya beraberliği getiren golü attı. Sonraki dakikalarda oyun orta saha mücadelesine dönüştü. İki tarafta hücumu düşünmemeleri yüzünden netice 1-1 olarak kaldı.... Şüphesiz İtalya, İspanya'dan daha iyi oynayarak şampiyonanın ilerisi için umut verdi. Ancak turnuvanın Almanya ile birlikte en iddialı favorisi konumunda olan İspanya için aynı düşüncelerde olamayacağımı belirtmek isterim. Bu futbolu Hırvatistan karşısında da sürdürülerse Hırvatistan'a puan verebilirler. Ayrıca bu turnuvaya Türkiye'nin katılamamış olmasının vermiş olduğu hüznünü de yaşamaktayım.

17 Mayıs 2012 Perşembe

Kazanan ve Kaybeden

Dün akşam sahada kupaya uzanmak isteyen iki takımın mücadelesini izledik. Ama Fenerbahçe bir başka oynadı. Uzun yıllardır bu kupayı kazanamamış olmanın verdiği stresi önceki finallerde Fenerbahçe'nin üzerinde görmüştük ancak dün akşam stresten eser yoktu. Geç form tutmasıyla birlikte playofflarda başlayan güzel futbol lig şampiyonluğunu getirmedi ama federasyon kupasını getirdi... Alex'i ne kadar övsek az. Fenerbahçe'ye kattığı değerler ortada. Kazandırdığı şampiyonluklar, kupalar vs. vs. Hepsinden öte oynadığı oyun hiç unutulmayacak. Dün akşam da yine efsanelere yakışır bir futbol oynadı. Sanki son maçıymış gibi. Sanki bize veda edecekmiş gibi. Çok büyük bir futbolcu. Finale adını altın harflerle yazdı. Ölmüş Semih'e bile gol attırdı. Maalesef o da aramızdan ayrılacak; futbola veda edecek. Galatasaray'ın yaşadığı Hagi sendromundan daha büyük bir sendrom Fenerbahçe'yi beklemekte... Baroni attığı golden sonra formasındaki Fenerbahçe armasını gösterdi ve öptü. Şu arma öpmeyi yasaklamak lazım. Gözyaşı akıtıyor. Zaten cezası sarı kartmış! Neyin, neden olduğunu anlamanın zor olduğu güzel ülkemde bunu da sorgulamayacağım... Bursaspor Avrupa Ligi'ne gidecek üçüncü takımımız oldu. Ve Beşiktaş'tan bir eleme fazla oynayacak. Avrupa Ligi playoffu birincisi ve Fenerbahçe Şampiyonlar Ligi'ne katışlacağından dolayı otomatikmen federasyon kupasını kazanan durumuna çıkan Bursaspor, Lig dördüncüsü Beşiktaş'tan bir ön eleme fazla oynayacak. Fenerbahçe Şampiyonlar Ligi'ne katıldığı için kupayı almasının önemi sadece uzun yılların özleminden ibaretti. Yani aslında Fenerbahçe pek bir şey kazanmadı. Ancak; Bursaspor çok şey kaybetti. Sezonu yaklaşık 20 gün önce açacaklar. Asıl kazanan ise Beşiktaş... Ertuğrul Sağlam'ın maç sonu açıklamalarını kendisine pek yakıştıramadım. ''Ağır bir yenilgiye rağmen Türkiye'ye fair-play ve insanlık dersi veren taraftarımıza teşekkürler'' dedi. Bence ''insanlık dersi'' biraz ağır oldu... Fenerbahçe 29 yıldır alamadığı kupaya uzandı. Sonsuza kadar böyle gidecek değildi ya. Ne dersiniz önümüzdeki sezon Galatasaray Kadıköy'de galip gelir mi?

16 Mayıs 2012 Çarşamba

Kupa Finali ve Bizi Bekleyen Futbol

Fenerbahçe ve Bursaspor bu akşam tarihi bir finale çıkıyorlar Ankara 19 Mayıs stadyumun çimlerinde. Bir yanda lig şampinyoluğunu son maçta kaybeden Fenerbahçe, diğer yanda dört büyüklere kök söktüren Sivasspor, İBB ve Eskişehirspor ile oynadığı Avrupa Ligi Playoff'unu ilk sırada bitiren Bursaspor. Kaybetmiş Fenerbahçe ile kazanan Bursaspor'un mücadelesi olacak. Evet Fenerbahçe şampiyonluğu kaybetti ancak playoff'larda bize muhteşem bir heyecan yaşatıp çok güzel futbol oynadılar. Geçen senenin emeklerinin boşa gittiğini iddia edenlere aslında çok iyi bir cevap verdiler. Bu kötü sezonda, üzerilerine çok gelinmesine rağmen güzel futbolu bize izleten Aykut Kocaman'a ve futbolculara teşekkür ederim. Fenerbahçe'nin bu kötü sezonda buralara kadar gelmesi zaten büyük bir mucizeydi. Bu mucize gerçekleşti. Ertuğrul Sağlam ise dört büyüklerden sonra bir Anadolu takımını şampiyon yapan tek hoca. Oynattığıu tutarlı futbol ile futbol izleyicilerinin beğenisini kazandı. Bu sezon da göze hoş gelen futbolu oynatmaya devem etti. Elindeki mevcut kadroyu en iyi haliyle kullandı. Avrupa Ligi'nde ülkemizi temsil etmeye de hak kazandı. Onu da tebrik etmek bir borçtur. Bu akşam bizi kora kor bir futbol beklemekte... Fenerbahçe kaçan şampiyonluktan sonra kalan hedefini gerçekleştirmek için son Galatasaray maçındaki gibi sahada basmadık yer bırakmayacaktır. Bursaspor ise 1986 yılında kupayı tekrar evine götürmek için elinden geleni yapacaktır. Alex'in ve Sow'un sakatlığını tam olarak atlatamaması Fenerbahçe için çok büyük bir handikap; Bursaspor'da ise çok önemli bir eksiklik bulunmuyor. Ayrıca Issiar Dia Galatasaray maçında gördüğü kırmızı kart nedeniyle bu maçta oynayamayacak. Pablo Batalla ve Sebastian Pinto çok formda. Fenerbahçe'nin de forvetteki sıkıntısını yazmaya gerek bile duymuyorum. Her ne olursa olsun bu akşam iki finalist izleyeceğiz sahada. Kupaya uzanmak için varını yoğunu verecek iki finalist. Biri kazanacak biri kaybedecek. Büyük bir futbol şöleni bizi bekliyor. Bu şeöleni maç sonu bozmayalaım. Sevinmesini de bilelim üzülmesini de. Hadi şimdi maça hazırlık yapma zamanı.

14 Mart 2012 Çarşamba

Fenerbahçe-Galatasaray




Fenerbahçe Galatasaray maçları öncesi hep çok heyecanlı olmuşumdur. Maç günü yaklaştıkça bu heyecan daha da artmakta. TT Arena'daki maç sırasında ben askerlik hizmetimi Van'ın bir sınır karakolunda yapmaktaydım ve maç esnasında nöbet tutuyordum. Nöbetteyken bile müsabakanın heyecanını iliklerimde hissettim. Belki de iliklerimde hissettiğim soğuktur. Şu anda bilemiyorum. Türk futbolunun en önemli maçları bu maçlardır. Bu temaşa sanatının en keyifli tarafı derbi maçları izlemektir.

Maç sonucu hakkında yorum yapmak istemiyorum. Olaya sonuç odaklı bakınca sadece günü kurtarmaya yönelik kararlar alınıyor. Oysa ki süreç odaklı bakılsa sağlam temeller üzerine futbolumuzu inşa edebiliriz.

Maça dönecek olursak futbolcusundan taraftarına bütün camiada 1999'dan beri Galatasaray'a Kadıköy'de yenilmemenin vermiş olduğu bir baskı var. Sezon başlamadan önce ortaya çıkan şike davası camiayı çok yıprattı. Bu yıpranmayı düzeltecek etki Cimbombom'u yenmektir. Sezonun ilk maçında Sarı Kırmızılılar çok güzel oynayarak 3-1 kazandı. Galatasaray tarafında Fatih Terim'e olan güven perçinlenirken Fenerbahçe tarafında çok kötü oynamanın nedenleri sorgulandı. Davanın etkisi sürdü. Buna rağmen Fenerbahçe birinciliğe bile yükseldi fakat burada uzun süre kalamadı. Galatasaray'da ise yenme baskısı yok. Nasıl olsa 11 senedir galip gelinmiyor. Fenerbahçe'nin bu sene iyi top oynamaması ve Fatih Terim'in tüm konsantrasyonuyla takımın başında bulunması Sarı Kırmızılıları çok rahatlatıyor.

Mental anlamda durum Galatasaray'dan yana iken sahada oynanan futbol açısından da Terim'in ekibi avantajlı...

Muslera komple bir kaleci... Büyük zekası ve tecrübesi ile kendi ceza sahasının bir numaralı himayecisidir. Fiziği ile başarılı olamayacağı pozisyonlara ağzı ile başarılı yönlendirmeler yapması, hava toplarındaki hakimiyeti, refleksleri ile güç mağlup edilecek bir klasa sahiptir. Ujfalusi, Semih Kaya ve Eboue çarçabuk defansif bir çevikliğe bürünebilmekte; ayrıca Eboue ataklarda aktif olarak takımına katkı sağlamaktadır. Sezonun ikinci yarısında Hakan Balta'daki düzelme de göz önünde bulundurulsa defans hattı çok iyi durumda... Santrhaf'ta oynayan Selçuk oldukça ilerlemiş kondisyonu ile takımın değişmez top dağıtıcısı konumunda. Markajı sevmeyen fakat kontra pas alış verişlerinde boşalan alanları hızlıca teşhis eden Selçuk, defans-ofans koordinasyonunda hareketli bir irtibat istasyonu konumundadır. Onun biraz gerisinde oynayan Melo savaşçı yapısıyla bölgesinde çok aktif savunma yapmakta. Liverpool forması da giymiş olan Riera tam randıman sağlayamadı.. Fatih Hoca'nın Engin Baytar üzerinde bu kadar durmasına da anlam verebilmiş durumda değilim.

Riera ve Engin Baytar'ın sağ ve sol kanatta istenilen düzeyde olmaması Galatasaray'ın belki de tek handikapı çünkü hücum hattında da Necati ve Elmander çok tehlikeli bir ikili oluşturmuş durumda. Galatasaray kanatlarda zafiyet yaşasa da orta alanı çok kuvvetli tuttuğundan defansta çabuk kapanan, kısa mesafelerde adam ve topları açık vermeden kovalayabilmektedir.

Buna karşılık Sarı Lacivertlilerde kemikleşmiş bir mekanizma mevcut değildir. Şike davası, sakatlıklar ve diğer sebeplerin ortaya savurduğu bir takım dezavantajlar; bir futbol takımını yıpratmak için yeterli sebepler oluyorlar. Hatlar arasındaki irtibat elemanlarının şekli davranışları, iki yarı saha arasındaki top grafikleri dikkate alınırsa Fenerbahçe her yönden rakibine oranla cılız görünüyor.

Emre ve Alex'in şahsında bu koca alanın kontrolü, futbolu gerektirdiği beraberlik için yeterli bir sebep olamıyor. Kilit bölgeleri korunması ve hücum detaylarının belirli şahıslar üzerine yıkılışı Fenerbahçe'yi istenen görüntüden uzaklaştırıyor.

Hücum hattında muhakkak Stoch üzerinden oynanmalı ve Cristian oyuna ofansif anlamda katkı vermelidir. Mehmet Topuz sezon boyunca istenilen düzeyde futbol oynamamasına karşılık bu maçın derbi olması nedeniyle ondan da olumlu oyun bekliyorum. Defansta Yobo'nun yanında kim oynayacaksa tam konsantrasyonla oynamalı ve bekler kademelerde yer almalıdır. Moussa Sow sırtı kaleye dönükken pasları servis edebilmeli ve boş koşularla peşinden sürüklediği defans oyuncularının açtığı koridorlara Stoch ve Mehmet Topuz girmelidir.

Fenerbahçe maçın temposunu da istediği seviyede tutabilirse maça bir ortak daha çıkabilir. Yoksa tüm faktörler Galatasaray'ı işaret etmektedir.

23 Ocak 2012 Pazartesi

Öcü Geldi



Yaşananlar maalesef futbola gönül veren herkesi derinden yaralamakta… İsmi ile, tarihi ile, efsaneleri ile ve taraftarı ile Ankaragücü Süper Lig’de olmayı hak ediyor. Verdikleri temiz mücadeleden dolayı Hakan Kutlu ve talebelerini, takımlarını bu zor zamanda yalnız bırakmayan Ankaragücü taraftarını canı yürekten kutluyorum.

Evet, birileri bu kulübü bu hale getirdi fakat geçmişle yaşanmaz. İleriye bakmak lazım. Malum bu senenin sonunda ligde kalması imkansız gibi. İşte bu yüzden artık gelecek seneye bakılması lazım. Artık Ankaragücü’ne elini taşı altına sokacak, gerekli maddi imkanları sağlayabilecek bir başkan gerekiyor. Ankaragücülü iş adamlarına maalesef büyük iş düşüyor. Neden maalesef diyorum çünkü futbolumuz maalesef kurumsallaşamamakta..

Umarım Ankaragücü camiası bu bataktan alnının akıyla çıkar. Süper Lig renkli Ankaragücü taraftarlarından mahrum kalmaz.