12 Aralık 2011 Pazartesi

Milito'ya Büyük Onur



İtalya'da her yıl en kötü performans sergileyen oyuncuya verilen Altın Bidon (Bidone d'oro)'nun bu yılki sahibi İnter'in Arjantinli yıldızı Diego Milito oldu.

Belirtmek gerekirse, bu ödülün verilmesindeki tek gerçek kıstas kötü performans değil. Oyuncunun yarattığı hayal kırıklığı da önemli rol oynuyor. Eğer yetenekleri üst seviyelerde olmayan vasat bir oyuncuysanız, bu ödülü kazanma şansınız yok. Yetenekli olmanız gerekiyor.

Nedense aklıma geldi.

İlkokul hocama selam olsun.

'çocuğunuz zeki ama çalışmıyor'

11 Aralık 2011 Pazar

Radmanovic'in son durağı Atlanta Hawks



10 yıldır NBA'de forma giyen Sırp oyuncu Vladimir Radmanovic, Atlanta Hawks'a geçti.

2001 yılında Seattle tarafından 12. Sıradan draft edilen Vladimir, geçen sezon Golden State Warriors'da maç başına 16 dakika ve 5.1 sayı ortalamaları yakaladı.

Bu arada, NBA'de 9 kez Allstar olma şerefine erişmiş Dominique Wilkins'in Atlanta'da oynayan yeğeni Damien Wilkins'da Detroit yollarına düşmüş.

Derleme yazısı



Askerlik işleri, mesleki yoğunluklar, malum şike olaylarının verdiği soğukluk, NBA'de lokavt falan derken çok uzun bir ara verdik blog'a yazmaya.

Blog'u bugünden sonra yeniden etkinleştirip, aktif ve güncel tutmaya çalışacağız.

Herkese iyi eğlenceler!

27 Temmuz 2011 Çarşamba

Meydanı Boş Buldular


Fenerbahçe şike soruşturmasıyla adeta allak bullak oldu. Küme deşecek mi düşmeyecek mi, Şampiyonlar Ligi'nden ihraç edilecek mi edilmeyecek mi? Bu soruların cevaplarını Federasyon'un etik kurulu ve neticesinde de UEFA verecektir.

Ben Aziz Yıldırım içeri alındıktan sonra Fenerbahçe'nin içine düştüğü kaostan bah- setmek istiyorum. Aziz Yıldırım kulübü demir yumrukla yönetiyordu, tüm birimlerde mutlak hakimiyeti vardı. Haberi olmadan sinek uçmaz derler ya, aynen öyle.. Malumu- nuz Shaktar Donetsk maçında çıkan olayları, sahaya giren kendini bilmezleri hepimiz izledik. Acaba Aziz Yıldırım dışarda olsaydı bu durum yaşanırmıydı?

Şimdi de Birleşik Fenerbahçeliler Vakfı Başkanı Aziz Yılmaz'ın bir radyo programında sarf ettiği sözler bomba etkisi yarattı. Programa telefonla bağlanan Yılmaz ''Aziz Yıldırım'ın heykeli dikilecekmiş. Yıldırım geldiğinden beri şike yaptı, yapıyor'' dedi. Sözlerine yönetime yüklenerek devam etti. Konuşmasının tamamını yazma gereği duyuyorum. ''Bu yönetimin, Mayıs ayına kadar kulübü yöneteceğine inanmıyorum. Çünkü bizde ki model tek adam modeli. Şu anda hapishaneden Başkan yönetiyor mektuplarla. Yöneticiler de o mektupları, hüngür hüngür ağlayarak okuyor. Okuyan kim? Herhangi bir yönetici olsa, gençtir ağlar, sızlar. Başkanın vekili, kulübü yönetecek lider. Lider böyle zamanlarda ağları mı yaa. Bu ne artistlik. Divan toplantısına birlik-beraberlik diye gittim, neredeyse kusacaktım. İkinci alkışta kalktım, terkettim. Şovmen, 3 tane avantası olan, başkanın baktığı şerefsiz kişi hüngür hüngür ağlıyor. Diğerlerini söylemek istemiyorum. Tiyatro. Aziz Yıldırım’ın heykelini dikmek için önerge veren abimi de tanırım. Tertemiz, Fenerbahçe için yanıp tutuşan insanlardan kuruludur Divan Kurulu.
Önerge veriyorlar, ‘Yıldırım’ın heykelini yapalım’. Aziz Yıldırım’ın ne heykelini yapacaksın kardeşim? Aziz Yıldırım bu şikeyi yaptı, yapıyor. Daha önce de yaptı, geldiğinden beri yapıyor. Cihan diye bir adam vardı, kitap yazdı yaaa. O zaman cezası yoktu, şimdi var. Bu Şekip’le beraber bu yasa yapılırken yardımcı olmuşlar. Bu Şekip’in içeri neden girdiğini biliyor musun? Menajerlik sorularını alıp sattığından dolayı. Rezalet, rezalet. Başkan tesis yapmış. Onu da konuşuruz. Zamanı gelince de konuşacağım. 1 lira para mı vermiş o tesislere?"

Aziz Yılmaz'ın Yıldırım'ın karşında muhalefette olduğu aşikar... Ancak Fenerbahçe-nin içine düştüğü şu kaotik günlerde kol kırılır, yen içinde kalır misali Aziz Yılmaz düşüncelerini kürsüde ya da olacak olan kongrede paylaşsaydı daha iyi olmazmıydı.

Gün Fenerbahçe'ye zarar verme günü değil çukurdan çıkarma günüdür.

11 Temmuz 2011 Pazartesi

Srebrenica


"Askerler çocukları küçük kurşunla öldürürler değil mi anne?" (Srebrenitsa 11 07 1995)

17 Haziran 2011 Cuma

Espora

Kadir Has Üniversitesi Spor iletişim Sertifika Programı'ndan arkadaşlarımla hazırladığımız dergimizi, Espora'yı tamamladık.



22 Mayıs 2011 Pazar

Ölümcül Rekabet





Ferrari pilotları Didier Pironi ile Gilles Villeneuve’ün 1982 sezonunda birbirlerine karşı giriştikler liderlik mücadelesinin öyküsü...
   Bir yanda Enzo Ferrari’nin prensi, tüm tifosilerin sevgilisi Gilles Villeneuve, diğer yanda Ferrari sponsorların desteklediği ancak hızı ile tüm takımı kendine hayran bırakan Didier Pironi...
Gilles 1977 sezonunun son iki yarışında Ferrari koltuğuna oturarak Formula 1 kariyerine başladı. Pironi ise Formula 1 kariyerine 1978 sezonun başında Tyrell koltuğuna oturarak başladı. 1978 sezonunda Gilles 17 puanla dokuzuncu olurken Pironi 7 puan toplayabildi ve on beşinci olabildi. Gilles 1979 sezonunda takım arkadaşı Jody Scheckter’ın ardından 47 puanla şampiyona ikincisi oldu. Pironi de 14 puanla onuncu olabildi. 80 sezonu şampiyon Ferrari için hiç iyi geçmedi. Gilles 6 puanla on dördüncü olurken takım arkadaşı, 1979 sezonu Formula 1 Şampiyonu Jody Scheckter ise sadece 2 puan alarak on dokuzuncu olabildi. Pironi ise sezon başında Tyrell’dan Ligier’e geçti, sezonu da 32 puanla beşinci sırada bitirdi.
   Kötü geçen 80 sezonundan sonra Ferrari Jody’i gönderdi yerine Pironi’yi getirdi. Her zaman olduğu gibi Ferrari’de birinci pilot, ikinci pilot uygulaması o zamanda vardı. Gilles’in Ferrari tecrübesinin daha fazla olmasından ve Enzo’nun desteklemesiyle birincilik koltuğunu kaptı. Şampiyona beşincisi Pironi ise bu duruma çok içerlemişti. Takımın sevgilisi Gilles her durumda Didier’den öndeydi. Şımartılıyordu. Şampiyon olacak gözüyle bakılıyordu ve şampiyon olmadan şampiyon havalarına girmişti. Pironi’nin tek amacı vardı, o da Gilles’i geçmek.
   81 sezonunda Gilles Villeneuve 25 puanla yedinci olurken Didier Pironi Ferrari’deki ilk sezonunda 9 puan alabildi ve on üçüncü oldu.
   Yeni sezona Ferrari Gilles’i şampiyon yapmak için başladı diyebiliriz. Ancak ilk üç yarışta Gilles puan alamazken Pironi 1 puan aldı.
KADER YARIŞI: İMOLA
   Yarış, Uluslararası Otomobil Sporları Federasyonu (FISA) ile Formula 1 Takımlar Birliği (FOCA) arasındaki husumet yüzünden yapılamama noktasına geldi. Brabham, McLaren, Williams, Lotus yarışı boykot etti. Favorilerden sadece Ferrari ve Renault kaldı. Sadece 14 pilot yarışa başlayacaktı.
Yarış öncesi Gilles ve Didier’in aralarında bir anlaşma yaptıkları söylenir. Kim ilk turu önde geçerse diğer turlarda arkadaki geçme teşebbüsünde bulunmayacaktı ve yarışı zorlanmadan bitireceklerdi. Bu iddiaya Pironi her zaman karşı çıktı.
   Yarış başladı. İlk turun sonunda Renault pilotları ilk iki sıradaydı ve Gilles, Didier’in önünde üçüncü sıradaydı. Renault pilotları Alain Prost ve Rene Arnoux yarışın ilerleyen turlarında yarış dışı kaldılar ve Ferrari pilotları rakipsiz kaldılar.
   Pironi rahat giden Gilles’e çok yaklaştı ve geçti. Gilles pozisyonunu geri aldı. Sonraki turlarda defalarca birbirlerini geçtiler ancak son turda Pironi Gilles’i geçti ve yarışı önde bitirdi.

   Yarış sonrasında podyumda Gilles’in surat ifadesi çok kötüydü ve Didier’in yaptıklarına çok kızgındı. Yarış sonrası sadece bir şey söyledi: Hayatımda bir daha Pironi ile konuşmayacağım.
Artık takım mekanikerleri de Pironi’nin yanındaydı. Bu durum Gilles’in canını çok sıkıyordu. Enzo hariç kimseyle konuşmadı.
   İki hafta sonra Belçika Grand Prix’ine ev sahipliği yapan Zolder Pisti büyük bir trajediye sahne oldu. Sıralama turlarının bitmesine 8 dakika vardı. Pironi’nin derecesi Gilles’den sadece 0,1 saniye daha iyiydi. Gilles pistte tur atmaya devam ediyordu. Tek amacı vardı Pironi’yi geçmek ve altıncı sırayı ondan almak. O sırada hızlı turunu atan Jochen Mass pite dönemek için hızını azaltmış gidiyordu. Terlamenbocht virajına daha da yavaşlayarak girdi ve hızlı turunu atan Gilles Villeneuve’e yol vermek istedi. Viraja hızlı giren Gilles aracını toplayamadı ve Jochen Mass’e arkadan çarptı. Kırmızı Ferrari havada taklalar atarken Gilles araçtan fırladı ve çitlerin dibine düştü.

   John Watson ve Derek Warwick araçlarını durdurarak yardıma koştular. Sadece 35 saniye sonra doktorlar geldiğinde Gilles nefes almıyordu ancak nabzı atıyordu. Helikopterle hemen hastaneye götürülmesine rağmen akşam 21:22’de öldü.
   Büyük yarışçının sonu çok hüzünlü ve feci oldu. Ferrari yarıştan çekildi. Böylece Pironi de yarışamamış oldu. Sonraki 6 yarışta Pironi yoluna yirmi sekiz puan alarak devam etti.
    Şampiyonluğa inancı tamdı ve şampiyon olabilecek kadar hızlıydı. Birinci sırada yer alırsa Fransa’nın ilk Formula 1 şampiyonu olacaktı. Sezonun on ikinci yarışı Hockenheim’daki Almanya Grand Prix’ydi. Yarış öncesi Pironi 39 puanla şampiyona lideriydi. En yakın rakibi John Watson’ın 9 puan önüdeydi.
Antreman turlarının en hızlı ismi Didier Pironi oldu. Sıralama turlarında da liderliği devam etti. Yarış sabahı son antremanlarda sağanak yağmur yağıyordu. Sponsorlar Lauda’nın başını çekitiği grubu yarıştırabilmek için çaba gösterirken Pironi son sürat antreman turlarına devam ediyordu. Derek Daly’nin Williams’ını geçtikten sonra önüne Alain Prost çıktı yavaşlayamadı ve Renault’ya arkadan çarptı. Kazanın şiddetiyle ayakları sıkıştı.

   Pironi yarışa katılamadı. Pole Pozisyonu boş olarak yarış başladı. Pironi kazadan sonra sezona devam edemedi. Şampiyonayı Nico Rosberg’in babası Williams pilotu Keke Rosberg kazandı. Pironi’den sadece 5 puan fazlası vardı ve Pironi son 4 yarışa da katılamamıştı.
   Yapılan müdahaleler sonucu Pironi’nin ayağı kesilmedi. Ancak kokpite oturamayacak kadar vasat bir ayakla kaldı. Süratten ve yarışlardan kopamadı. 1987 yılında powerboat yarışlarına katıldı ve 87’nin Ağustos’unda Isle of Wight açıklarında teknesi ters dönünce teknedekilerle birlikte O da öldü. Didier öldükten sonra kız arkadaşı ikizlerini doğurdu ve isimlerini Gilles ve Didier koydu.
   Halihazırda dünya şampiyonu olmayı başaranlardan oluşan bir kategori mevcut. Ardından olaylar farklı gelişseydi, dünya şampiyonu olabileceğini düşündüklerimiz geliyor. Stirling Moss, başlı başına bir kategori, ama Carlos Reutemann, Icxx, Ronnie Peterson gibileri de var. Hepsi inanılmaz yetenekliydi. Ve bu kategoride kesinlikle Didier de yer alıyor.

15 Mayıs 2011 Pazar

Ordinaryüs


Türkiye'nin gelmiş geçmiş en büyük futbolcusu ''Lefter'' derler. Yaşımız itibariyle izleyemedik. Yeri ayrıdır futbol severlerin gönlünde. Tıpkı Metin Oktay, Can Bartu, Cemil Turan gibi... Ancak izlediğim futbolculardan unutamayacağım tek oyuncu var. O'da Alex De Souza...

Türkiye'ye geldiğinden beri gelen her büyük futbolcu O'nunla kıyaslandı. ''Alex'ten büyük futbolcu, iki Alex eder, üç Alex eder..'' Culio geldiğinde ise bir spor gazetemizde şöyle bir ibare vardı. ''En az Alex kadar iyi futbolcu....'' Halbuki gelen oyuncular Alex'in yarısı kadar iyi olsa biz ona da razıyız.

Fenerbahçeliler arasında çok tartışmalara neden oldu Alex. Avrupa'da oynayamıyor. Yürüyor, pres yapmıyor. Takıma zarar veriyor. Liste uzar gider. Attığı gol ve yaptığı asist sayısının toplamı oynadığı maç sayısını geçiyor. Futbol skora yönelik bir oyun ve Alex bunu başarabiliyor. Hemde fazlasıyla. Üstelik bu sene sahada koşan, pres yapan hatta ve hatta topa kayan bir Alex izliyoruz.

Bu akşam üç penaltı oldu. Kaptan üçünü de attı. Sonrasında bir serbest vuruş golü... Bunları geçsek bile maçın altıncı, Alex'in maçtaki beşinci golüne şapka çıkartmalıyız. Muhteşem bir aşırtma golü attı. Bu sezondaki gol sayısını da 27'ye çıkardı.

Türkiye'de izlediğim futbolcular arasında en iyisi Alex'ti. Türk vatandaşlığına da geçiyor. Diyebilirim ki Türkiye'nin gelmiş geçmiş en iyi oyuncusu Alex. Babalar kızmasın. Saygılar...


28 Mart 2011 Pazartesi

Saray'ın Devrimi


Galatasaray mali genel kurulu sonuçları gündeme bomba gibi düştü. Adnan Polat ve yönetimi mali açıdan ibra edilirken idari açıdan ibra edilmedi. Hemen kongreye gidilecek ve yeni yönetim seçilecek.

Oylamalar öncesi muhalefette olup kürsüye çıkan herkes Adnan Polat'ı istifaya çağırıp, başkanın olağanüstü kongre kararı almasını istediler. Adnan Polat ne istifa etti ne de olağanüstü kongre kararı aldı. Oylamalara geçildi. Polat için beklenmeyen son geldi. Herhalde bu kadar ağır bir sonucu beklemiyordu.

Mali açıdan çok eleştiriler vardı genel kurul öncesi. Özellikle Hayrettin Kozak borçlar üzerinden yönetimi bombalıyordu. Genel kurulda ise mali işlerden konuşmak yerine başkan Adnan Polat'ı istifaya çağırdı. Sağlıklı çıkış yolunu gösterdi. İstifa etmeyerek Adnan Polat kurşunu kendi ayağına sıktı.

Peki bu noktaya neden gelindi? Olaylar TT Arena'nın açılışı sırasındaki protestolarla başladı. Çıkışta Adnan Polat'ın kameralar aracılığı ile protesto edenleri tespit edip emniyete vereceğiz açıklamaları Galatasaray üyelerini çok yaralamış. Başkanlarının başı dik bir duruş sergilemelerini bekliyorlardı. Belki de ''alın stadı başınıza çalın'' diye çıkışmasını duymak istiyorlardı. Ancak Polat ezildi. Galatasaray üyeleri için ne küme düşmek, ne de 200-300 milyon TL borcun olması önemli idi. Üyeler başkanlarının davranışlarını tasvip etmediler. Genel kurulda da affetmediler.

Bu noktadan sonra yönetimden hiç kimse aday olamayacak. Yönetimde dahi olamayacak. Ne Adnan Polat'ın akıl hocası Işın Çelebi'nin ne de yönetimde olup muhalefet yapan ve aklının başkanlıkta olduğu bilinen Mehmet Helvacı'nın hesapları tuttu. Ünal Aysal bir hafta içinde adaylığını açıklayacak. Camia toparlanmak için tek adayla seçime gidebilir. Hayrettin Kozak, Doğan Hasol, Alp Yalman gibi ağır isimlerin davranışları belirleyici olacaktır.

20 Mart 2011 Pazar

Şampiyon Vakıfbank


Voleybol Kadınlarda Avrupa'nın en büyüğü Vakıfbank Güneş Sigorta Türk Telekom oldu. Vakıfbank, finalde Azerbaycan'ın Rabita Bakü takımını setlerde 3-0 yenerek kupaya uzandı.

Melekler, geçen sezon Fenerbahçe'nin finalde kaybetmesinin ardından ''bu sene de mi finalde kaybedeceğiz'' sendromunu da yok etti. Finale kadar yenilgisiz geldiler ve finali de çok rahat oynayarak kazandılar.

Tebrikler Vakıfbank GSTT.

Beşiktaş Küme Düştü

Başlık ne kadar sansasyonel değil mi? Beşiktaş, Aroma Erkekler Birinci Ligi'nden düştü. Hem de son maçta evinde Milli Piyango'ya yenilerek.

Kümede kalması için bir puan yetiyordu Beşiktaş'a. Maç çok büyük bir mücadeleye sahne oldu. Bütün setler başa baş geçti. İlk set, 25-22'lik skorla Siyah-Beyazlıların oldu. İkinci set büyük bir mücadeleye sahne oldu ve 34-32 skorla Milli Piyango lehine sonuçlandı. Üçüncü seti de 25-23'lik skorla Milli Piyango aldı. Son sette ise Beşiktaş adına tam bir trajedi yaşandı. Beşiktaş 21-13 önde olmasına rağmen devamını getiremedi ve seti 26-24 Milli Piyango kazandı.

Müsabakanın sonunda da istenmeyen olaylar yaşandı. Maçı kaybetmenin vermiş olduğu acıyla Beşiktaş taraftarları, Milli Piyango'lu oyunculara saldırdılar. Tekemeler, yumruklar... Yakışmadı Beşiktaş'a. Yakışmadı Beşiktaş taraftarına.

Türk sporunun en yaşlı çınarı gelecek sezon ikinci ligde mücadele edecek. Bu noktaya gelene kadar yönetim neden önlem almadı? Çok merak ediyorum doğrusu. Kulüpten, Yıldırım Demirören'in Kasım 2010 itibarı ile 93 Milyon TL alacağı var. Çınarın dibine kezzap dökülüyor! Beşiktaş ölüyor!

18 Mart 2011 Cuma

Galatasaray-Fenerbahçe


Yılların taşıyıp biriktirdiği rekabet... Meşin yuvarlağa daima en büyük tiyatro ve heyecan dozlarını aşılamış Türk futbolunun her döneminde en muhteşem iki kadrosu... Bugün Türk Telekom Arena'nın yeni zemininde tekrar karşı karşıya gelecekler.

Galatasaray-Fenerbahçe maçlarının önesinde; susan ağızlar... Cüretkar ve kesin cümleler sıralamaktan çekinen kalemler... Bütün alimliğini 90 dakikanın sonuna bırakan politikalar... ''Top yuvarlaktır'' yazgısı ile himaye arayanlar...

Galatasaray tarihinin en kötü sezonunu geçiriyor. Takımda başkandan başlayacak olursak istenmeyen adam çok... Kaosun göbeğindeler ve tünelin ucu gözükmüyor. Alınamayan galibiyetler neticesinde ligde 11.'lik ve kupa hüsran... Avrupa kupalarına katılmak için gerekli olan sıralama ise hayal...

Önlerinde kalan tek önemli maça çıkacak Galatasaray camiası. Hedef ezeli rakibe karşı alınacak bir galibiyet... Sonuç ise leş gibi bir sezonda taraftarlara bir hediye vermek... Galatasaray için fazla bir şey söylemeye de gerek yok. Sadece ekstra bir motivasyonla sahada olacak Galatasaray takımı.

Fenerbahçe ise yine şampiyonluk yolunda... Dinamo gibi işleyen bir orta sahası var. Defansta Lugano-Yobo ikilisi muhteşem... Bekler Gökhan ve Santos'a diyecek yok. Alex maestro... Niang ise sanki kara boğa...

Fenerbahçe'yi bekleyen tehlikeler de mevcut tabiki. Emre'nin yokluğu en büyük handikap... Türk Telekom Arena'da Galatasaray daha yenilmedi. İyi kötü serileri devam ediyor. Galatasaray takımındaki oyuncuların üstün gayret göstermek istemeleri de Fenerbahçe için dezavantaj olarak karşımıza çıkacaktır.

Bütün bu keyfiyetler inatçı bir tempo, devamlı bir zeka ve engin bir hırsa takviye edilecek olursa bu müsabaka için yeni bir ortak meydana çıkar: Fenerbahçe...

17.03.2011

1 Mart 2011 Salı

Şampiyonluğa Az Kaldı


Öncelikle maç ile ilgili düşüncelerimi dün akşam yazacaktım ki bir baktım bloglara erişim engellenmiş. Sansür sansür nereye kadar...

Gelelim konumuza... Milan sezonun en önemli galibiyetini aldı. Seri A'nın 27. haftasında evinde ağırladığı Napoli'yi 3-0 gibi bir net skorla yenerek zirvedeki yerini sağlamlaştırdı. Golleri İbrahimovic, Boateng ve Pato attı.Şampiyonluk yolunda emin adımlarla yürümeye devam ediyorlar. Milan bu galibiyetle Napoli ile puan farkını altıya çıkardı ve Napoli ikincilik koltuğunu İnter'e devretti. İnter'in ise zirveyle arasındaki beş puanlık fark devam ediyor.

İtalya'da kuzeyliler güneylileri hiç sevmezler. Senelerce Napolililer kuzeydeki deplasmanlarda ''Afrikalılar İtalya'ya hoşgeldiniz'' yada ''Vezüv sana güveniyoruz'' pankartlarıyla karşılaştılar. Bunlara inat Maradona'nın 1990 Dünya Kupası Yari Finali öncesinde Napolililere, '' Yılın 364 günü size Afrikalılar diyen İtalyanları mı destekleyeceksiniz yoksa Napolili Maradonayı mı? '' şeklindeki hitabı olay yaratmıştı. Dün akşam da Milan tribünlerinde açılan bir pankart eskinin yontulmuş haliydi sanki. İşin içine ırkıçılıkla savaş girmiş biraz ve pankartımız değişmiş; ''Napolililer, İtalya'ya hoşgeldiniz''.

Gaflarıyla ünlü Berlusconi maç öncesi yaptığı açıklamarıyla yine olay yarattı. Verdiği demeçte ''Milan'ın güneyi yeneceğini göreceğiz'' diyerek tepkileri çekmeyi başardı.

Yazımı kin kusan bir Milan bestesi ile sonlandırayım.

Bu pis koku nereden geliyor
Köpekler bile kaçıyor
Napolililer geliyor
Ey öfkeli depremzedeler
Hayatınızda hiç sabun gördünüz mü
Napoli sen pisliksin Napoli sen çirkefsin
Bütün İtalya'nın yüzkarasısın

27 Şubat 2011 Pazar

Frank'ın Takımı Çok Daha İyiydi


"Adımın Galatasaray'la anılması beni hiç etkilemiyor. Rijkaard dönemindeki Galatasaray ile bugünkü Galatasaray'ı karşılaştırdığımda; o Galatasaray'ın bu takımdan daha iyi tepki verdiğini ve direnç gösterdiğini söyleyebilirim.''

Abdullah Avcı'nın kariyerindeki ilk Galatasaray galibiyeti sonrası yaptığı açıklamalardan bir kesit.

21 Şubat 2011 Pazartesi

Akıllı Oyuncuların Yarattığı Fark


Futbol severler bütün sezon boyunca derbi maçları bekler. Dün de beklenildiği gibi, heyecan dozu üst düzeyde olan bir maç oynandı.

Fenerbahçe maça çok hızlı başladı ve çok erken öne geçti. Geldiğinden bu yana en iyi oyununu sergiledi Dia. Sol kanadı çok etkili kullandı. Santos-Dia uyumu da takdire şayandı. Quaresma karşında ne yaptığını bilen bir Santos vardı. Öbür tarafta ise Dia karşısında da gördüğü sarı karta rağmen, sert futbolundan vazgeçmeyen bir Ekrem Dağ vardı. Sarı karttan sonra yaptığı iki faulden sonra Guti'nin gelip aklını kullan işareti yapması her şeyi açıklıyor zaten. İlk yarının son
dakikasında Messi vari golü atmasaydı yerini büyük bir ihtimalle Hilbert'e bırakacaktı.

İlk yarının son dakikalarında bulduğu golle, ikinci yarıya moralli başlayan Beşiktaş. ikinci golünü de stoperi ile buldu. Milyon dolarlar harcayarak yaptığı transferler ortalıkta gözükmeyince gol atma vazifesi de defansa düştü. Almeida'nın karşı karşıya kaçırdığı pozisyondan sonra rüzgar, Fenerbahçe'nin arkasına geçti. Köşe vuruşunda Ferrari'nin, Lugano'yu arkasından sarılıp yere düşürmesini süzemeyen Cüneyt Çakır, bir sonraki köşe vuruşunda Ferrari'nin dirseğini yakaladı ve penaltıyı çalarak Ferrari'yi ihraç etti. Lugano attırdı Ferrari'yi. Aklını kullandı. Bu noktadan sonra geride olmasına rağmen Fenerbahçe için için işler kolaylaştı. İlk yarıda sahada gezinen
gücünü boşa harcamayan Alex, ikinci yarıda gösterisini yaptı. Attığı üç golle geceye damgasını vurdu. Faarkın ikiye çıkmasıyla Fenerbahçe, top çevirerek zaman geçirdi.

Sahada iki maestro vardı. Biri Alex, diğerde Quaresma... Alex daha çok pas attı, takımı oynattı, kendini gereksiz yere yormadı. Quaresma ise kendisi oynadı, bencildi. Tek başınaydı ve panik halindeydi, gerektiği yerlerde ara paslarını atmadı. Guti'den çok şey bekliyordum. Beklenileni veremedi. Top alabilmek için çok gerilere gitmek zorunda kaldı. Halbuki ön liberoların oyun kurma gibi bir özelliği olsaydı durum çok farklı olabilirdi Guti açısından.

Schuster tamamen saçmalarken Aykut Koacman bütün övgüleri hak ediyor. Sezon başından beri sabır dedi ve sadece çalıştı. Schuster yedek stopersiz çıktı, kırmızıdan sonra orta sahadan adam çıkarttı. Alex'in markajını bıraktı. Penaltı hariç iki gol attı Alex...

Maçta o kadar çok kırılma anı oldu ki... Dia, 1-0'dan sonra girdiği pozisyonları değerlendirse fark iki olcaktı. Rüştü maçın kopmamasını sağladı. Beşiktaş 2-1 öndeyken Almeida mutlak gol pozisyonundan faydalanamadı. Beşiktaş lehine maç iki farka çıkabilirdi. Cüneyt Çakır Ferrari-Lugano mücadelesinde ilk penaltıyı verse belki maç 2-2 olcak ama Ferrari kırmızı görmeyecekti. Aslında bu da bir kırılma anıydı. Asıl pozisyon ise tabi ki Ferrari'nin kırmızı kartıydı.

Beşiktaş camiası ''yine'' hakeme yükleniyor. Gökhan Gönül atılmalıydı iddiasındalar. Ekrem de atılmalıydı. Her mağlubiyeti hakeme bağlıyorlar. Zaten Dinamo Kiev maçını da hakem yüzünden kaybettiler!!!

Fenerbahçe şimdi Manisa-Trabzon maçını bekliyor. Şampiyonluk için müthiş bir hava oluşmuş durumda. Beşiktaş ise gelecek senenin planlarını yapmak zorunda.

18 Şubat 2011 Cuma

Beşiktaş - Fenerbahçe


Yine geldi çattı. Bir Beşiktaş-Fenerbahçe derbisi bizi bekliyor. Şampiyonluk yarışında mutlak kazanmak zorunda olan Fenerbahçe, Kadıköy'e oranla İnönü'de daha rahat oynuyor. Beşiktaş da mutlaka kazanmak için oynayacak. Onlarda taraftara bir şeyler sunmak zorunda. Kötü gidişata son vermek istiyorlar.

Beşiktaş'ta işler çok karışık. Pazartesi İbrahim Üzülmez'in gönderildi. Dinamo Kiev hezimeti sonrası taraftarın tepkisine karşılık Schuster basın toplantısında ''beğenmeyen stada gelmesin evde izlesin'' dedi. Açıklamalarıyla Beşiktaş tribünlerinin tepkisini çekmeye devam ediyor. Taraftar zaten Yıldırım Demirören'in İbrahim Üzülmez'le yaptığı basın toplantısı yüzünden yönetime son derece kızgın. Başkanın işi laubalileştirdiği inancındalar.

Oluşan tepkileri yok etmek için sahada başarı şart. Beşiktaş'ın bu sene şampiyon olma gibi bir hedefinin kalmadığı da açık. Geriye ezeli rakip Fenerbahçe karşısında alınacak başarı kalıyor. Olası bir Fenerbahçe galibiyeti, eleştirilerin azalıp yok olmasına neden olur. Bunu da Beşiktaş, bireysel futbolla değil takım oyunuyla başarabilir. Aslında Beşiktaş'ın aksamayan yeri yok gibi. Kalede sıkıntı var, stoperler sıkıntı, bekler sıkıntı, orta sahanın durumu ortada zaten. Hücüm anlamında çok önemli yıldızlara sahip olmasına rağmen defansif anlamda kadronun negatif yönleri ağır basmakta. Schuster'in işi gerçekten çok ama çok zor.

Gelelim Fenerbahçe'ye. Daha önce söylediğim gibi, nedense Fenerbahçe İnönü'deki maçlarda, son yıllarda, daha rahat oynamaktadır. Aykut Kocaman'da istediği değişimi gerçekleştirmiş gibi gözüküyor. Devre arası kamp çok iyi yaramış. Vasatın altında oynanıp kazanılan Antalya maçından sonra oynanan futbolu ben daha bu zamana kadar ilk defa Fenerbahçe'de izliyorum. Önde pres yapan, rakibi boğan, bol pas yapan, tempolu oynamaya çalışan bir Fenerbahçe var. Moral-motivasyonda yüksek seviyede... Yöneticiler, eski futolculardan ünlülere kadar her hafta birileriyle yemek düzenliyor. Takımın şampiyonluğa olan inancını arttırmaya yönelik yapılan aktivitelerde sağlanan rahat ortam sayesinde futbolcuların üzerlerinde hissettikleri baskıda kalkıyor.

Aynı olayı Beşiktaş'ta yaşayabilir. Alınacak bir Fenerbahçe galibiyeti ile takımın moral-motivasyonu artabilir. Galibiyet serisinin başlangıcı olabilir. Taraftarla barışma gösterisine de dönüşebilir. Fenerbahçeliler espiriyle karışık Schuter'in gitmesini istemiyorlar. Rijkaard gitti Hagi geldi Fenerbahçe Kadıköy'de Galatasaray'ı yenemedi. Aynı şeyin Beşiktaş'ta da olmasını istemiyorlar. En azından Fenerbahçe maçından sonra kovulursa kovulsun diyorlar. Esprileri bir kenara koyalım.

Her ne olursa olsun heyecanlı, tempolu, güzel bir futbolun sergileneceği bir maç bekliyorum. İki takımda da üst düzey oyuncular var. Jeneriklik pozisyonların gerçekleşeceği bir maç bizi bekliyor.

15 Şubat 2011 Salı

Herkes Üzüldü



Dün güne Ronaldo'nun futbolu bıraktığı haberiyle başladık. Ardından da Beşiktaş'ın, İbrahim Üzülmez'in sözleşmesini feshettiği haberi geldi. Çok şaşırdım. Pazar günü arkadaşlar arasında Beşiktaş'ın efsanelerini konuşurken, onu da katmıştık. Nedenini araştırdım. Yönetimdeki ''abilere'' sordum. Aldığım cevap şuydu: Üzülmez'in sahada yaptığı hatadan sonra soyunma odasında, Toraman Üzülmez'e küfür ediyor. Deli İbo'da, ben senden kaç yaş büyüğüm diye bağırıp basıyor yumruğu.

Olaylar aslında 2-3 yıl öncesinde ki kavgaya kadar da uzanıyor. Olayı çözmek yerine üstünü kapatınca seneler sonra da olsa karşına çıkıyor. Yönetim bu olayda zamanında üstüne düşeni yapmamıştır. Sadece kaptanlıkları ellerinden alındı ama bir birlerine olan düşmanlıkları asla bitmedi. Beşiktaş şampiyon oldu yine bitmedi. Kupayı aldı yine bitmedi. O gitti bu geldi yine bitmedi. İkilinin arasını düzeltme yolları aranmadı.

Olayın şaşkınlığı camia üzerinde hala sürüyor. Neyin ne olduğuğu tam olarak bilinmemekte. Açıklamalar tam olarak gelmedi. Neden kaçılıyor? Ortada bir haksızlık mı var?

Üzülmez'in sözleşmesinin bu şekilde fesedilmesi hiç de hoş olmadı. 11 yıldır bu ''takımda'' olan, kaptanlık yapmış bir insanı, bir anda gönderilmesi taraftarlar arasında da hoşnutsuzluk yarattı. Kulüpte bir görev ayarlanabilirdi. Belki yaptığın hizmetlerden dolayı teşekkür ederiz, senin için şu şu görevlere getirmek istiyoruz denilebilirdi. Gönlü alınıp, kırmadan, üzmeden yollar ayrılabilirdi. Kimler istihdam edilmiyor ki kulüpte kaptana mı yer yok?

Üzülmez gitti, Toraman hala takımda... Çifte standart olduğunu düşünüyorum. Olay ortada, taraflar belli, yaptıkları belli. İkisininde en azından aynı cezayı almaları gerekirdi.

İbrahim Üzülmez Beşiktaş'tır. Tribünler geçmişte çok sövüyordu şimdi ise emeğine saygı duyuyor. En çok sevdikleri futbolculardan. Toraman ise aynı şeyi söylemek mümkün mü?

12 Şubat 2011 Cumartesi

Tanrı ve Şeytan



Papa gelecek hafta Dünya Kupası şampiyonu İspanya'yı ağırlayacak. Barcelona ise bir taşla iki kuş vurma peşinde... Hazır Papa'ya çıkmışken Arsenal maçı için bir duasını almak istiyorlar. Anlaşılan maçta Tanrı'nın desteğine ihtiyaç duyuyorlar.

Geçmişte din ile futbolun bu şekilde kesiştiği birkaç olay daha olmuştu. 50'li yıllarda fırtına gibi esen Flamengo ne olduysa dokuz yıl hiçbir kupa alamadı. Sonunda bir Flamengo taraftarı olan Peder Goes olaya el attı. Zafer vadediyordu, karşılığında futbolcuların maçtan önce ayinlere katılmalarını, sunağın önünde diz çöküp tesbih çekmelerini ve dua etmelerini istedi.

Beklenilen zaferler gelmeye başlamıştı. Üç yıl boyunca Flamengo tüm kupaları aldı. Rakip kulüpler, Kardinal Jaime Camara'ya şikayette buludular. Onlara göre Flamengo haksız rekabet yapıyordu. Peder ise kırmızı-siyahlı tesbihi ile dua etmeye devam etti. Bu renkler aynı zamanda bir Afrika tanrısının renkleri idi ve İsa ile Şeytan'ı temsil ediyordu. Geçen zamanla birlikte futbolcular ayinleri aksatmaya başladılar. Dördüncü yılda ise Flamengo şampiyonaları kaybetti.

Hemen hemen aynı zamanlarda bir başka din adamı, Peder Romualdo Papa'nın da onayıı alarak Fluminense takımına üye oldu. Futbolcular başta ondan hiç haz etmiyordu. Gelen şanslı galibiyetlerden sonra futbolcular attıkları her golden sonra Peder'in cübbesini öpmeye koşuyorlardı. Şeref tribününde özel koltuğu bile vardı.

Olumsuz örnekler de var tabi. Uruguay'da düzenlenen 30 Dünya Kupası'nda Fransa maçı öncesi Meksika teknik direktörü Juan Luque de Serrallonga, tüm takımı otelin lobisine toplayarak onlara Guadalupe Meryemi'nin kendileri için dua ettiğini söyledi. Ancak Fransa maçta Meksika'ya dört gol attı. Turnuva sonunda ise sonuncu olmuşlardı.

Gelelim Barcelona Papa ilişkisine... Papa Barcelona'ya yardım etse bile futbolun gerçek tanrısı ''top'' onları sevmeyebilir. Hatta ve hatta İspanya Milli Takımı ile Papa'nın huzuruna çıkacak olan Arsenal kaptanı Cesc Fabregas Katalan ekibinden önce davranıp kendi ekibi için de dua alabilir. Bizi çok heyecanlı bir maç bekliyor. Papa kimin için dua ederse etsin yine de topun istediği olacaktır.


9 Şubat 2011 Çarşamba

Beckham-Tottenham 2


David Beckham, İngiltere'ye döner dönmez Tottenham'la antremanlara çıkmaya başladı.
Harry Redknapp Ocak ayı transfer döneminde LA Galaxy'den Beckham'ı kiralamak istemişti fakat Amerikan kulübü bu teklifi reddetti. Beckham'ın da gönlü Tottenham'da olmasına rağmen transfer gerçekleşmedi.

Redknapp, Beckham'ın antremanlara kattığı havadan bile çok memnun. Şampiyonlar Ligi tecbürelerini futbolcularla paylaşıyormuş. Malum Tottenham bu sezon Şampiyonlar Ligi için çok
büyük bir yatırım yaptı. Yatırımın toplamı 40 milyon paundu aştı. Şimdilik hedefleri yarı final ancak Redknapp'ın söylemleri değişebilir.



Beckham, Tottenham'la antremanlara 22 Şubat'a kadar çıkmaya devam edicek. Kasım ayında sözleşmesi bitecek. Büyük bir ihtimalle de Londra ekibiyle sözleşme imzalayacak.




6 Şubat 2011 Pazar

What a Super Come Back!!



Premier League'de dün oynanan Newcastle Arsenal maçı eşine az rastlanır bir mücadele oldu. Arsenal 4-0 öne geçmesine rağmen Newcastle skoru 4-4'e getirdi.

Arsenal maça hızlı başladı. Theo Walcot gol perdesini 42. saniyede açtı. Djourou'nun 3. dakikada
ki kafası ve Robin Van Persie'nin 9. ve 26. dakikadaki golleriyle fark dörde çıktı.

İkinci yarının başlamasıyla Newcastle farklı bir oyun
tarzı sergiledi. Abou Diaby'nin kırmızı kartıyla kontrolü kaybeden Arsenal'in üstüne Newcastle yüklendikçe yüklendi ancak golü 68. dakikada buldu. Barton'un penaltı atışı ile durum 4-1'e geldi. Newcastle umutlanmıştı artık. Daha fazla risk alıyorlardı. 75. dakikda Best'in golüyle durum 4-2'ye gelince tribündeki herkeste bir ''acaba'' sorusu oluştu. Dakikalar 83'e geldiğinde çaresiz Arsenal savunmasını yine bir penaltı yaptı. Atışı yine Barton kullandı ve ikinci golünü attı. 87. dakikada ise Tiote İngiltere'de ki ilk golünü attı. Arsenal ağları dördüncü kez sallandı ve durum 4-4'e geldi.

Muhteşem Maç bu skorla tamamlandı. Newcastle uzun yıllar unutulamayacak bir performans ortaya koydu.

4 Şubat 2011 Cuma

Premier League TV Hakları


İdari mahkemenin maçların yayınlanması için verilen kararı Premier League yönetimini endişelendiriyor.

Portsmouth taraftarlarına yönelik pub işleten Karen Murphy, maçları kendi barından SKY'a para vermeden izlettirebilecek. Premier League'in Yunanistan haklarını elinde bulunduran Novasport'tan decoder alan Karen Murphy işi daha ucuza kapatmış durumda. Açılan davalar sonucu iş Avrupa'nın en yüksek mahkemesine kadar gitti. Mahkeme Karen Murphy lehine karar verdi. Bu durumda futbol daha fakir kesimlere de ulaşabilecek fakat Premier League ilk etapta kayba uğrayacaktır.

Bizde de The North Shield anladığım kadarıyla maçları Dream Box aracılığıyla veriyor.

2 Şubat 2011 Çarşamba

Adam Olmak




Maç geçti, bitti. Sonuç 2-0. Fenerbahçe şampiyonluk yarışında bende varım dedi. İddialı bir konuma geldi. Liderle puan farkını dörde indirdi. İstediğini almak için mükemmel bir maç oynadı. Hırs, azim, istek, kararlılık... Fenerbahçeli futbolular her şeylerini ortaya koydular.

Trabzonspor yenildi. Şenol Güneş yine korkaklıkla itham ediliyor. Niye? Alanzinho'yu, Brozek'i oynatmadığı için. Hep sığ sularda yüzüyoruz. Kişi edebiyatı yapıyoruz. Açılamıyoruz. Belki birikimlerimiz yetmiyor belki de daha farklı şeyler...
Ben maç öncesindeki bir tabloya değinmek istiyorum. Şenol Güneş sahaya çıkıyor ve Aykut Kocaman'ın ayağına kadar gidiyor edlini sıkmak için. Ev sahibi takımın teknik direktörü bir hoşgeldiniz demekten aciz buna rağmen rakip takımın teknik direktörü adeta ders veriyor. Başta Aykut Kocaman'a sonra herkese.

Arada bir futbol dostluktur, kardeşliktir deriz ya işte Şenol Güneş bu hareketi yaparak bunu yüzümüze vurdu. Biz Aykut'un, taraftara hırsız diye bağıran Hagi'nin peşinden koşalım. Zaman gelicek erdem, doğruluk, dürüstlük mutlaka kazanacaktır. Cesaret olmasabile...

1 Şubat 2011 Salı

Torres Chelsea'de




Satmayız dediler, 50 Milyon Paund'u görünce anında verdiler. 35 Milyon Paund'a da Newcattle United'ten Andy Carrol'u aldılar. Ne yaptın sen Liverpool? Her şeyin para olduğunu tekrar bize hatırlattılar.



Tuncay Stoke City'den Wolsburg'a geçti. Başarılı olacağından eminim. Bundesliga O'nun için doğru seçim. İşte yeni takımıyla ilk antremanından bir fotoğraf.





Totti Takvimi


Corriere dello sport'un hazırladığı Totti Takvimi... Sadece 6,90 Euro

29 Ocak 2011 Cumartesi

Mustafa Sarp - Ayhan Akman


Yaptıkları hatalar bir değil, iki değil, üç değil.... Oyunun en önemli hücumunda bu adamlar ya topu eziyorlar ya hatalı pas atıyorlar ya da geriye oynuyorlar. Yine Galatasaray için önemli olabilecek bir atakta top Ayhan'ın ayağına geldi. Ezdi topu sonra fütursuzca gitti sarı kartlık hareket yaptı. Kartı görürken de itiraz etti. Sen neye itiraz ediyorsun? Önce ez sonra faul yap sarı kart görünce de itiraz et. İngiltere Premier Ligi neden bizden çok üstün? Sorunun cevabı futbol kadar basit. Çünkü oyuncular sorumluluklarını biliyorlar ve oyunu güzelleştirmek için oynuyorlar. Biz de ise bu arkadaşlar artık çirkeflik sembolü olmuş durumdadırlar. Oyunu rahatlatmak için çaba sarfetmiyorlar. Adeta takımı baltalamak adına her şeyi yapıyorlar. Orta sahada pas yapılıyor Ayhan Efendi rakibin arkasında duruyor. Neden? Çünkü top bana gelmesin, fazla topla oynamayayım, topu ezmeyeyim. Sarp ceza sahası girişinde topla buluşuyor tam topa vurcak artık o anda ne oluyorsa vazgeçiyor, topu önce sola çekiyor sonra sağa çekiyor ve sonunda kaybediyor. Koskoca Galatasaray camiası bu ikiliyi izlemek zorunda kalıyor. Futbol adına güzel şeyler beklediğim için maçı izledim ancak bu ikilinin oyunları sayesinde çok sinirlendim...

Ağır bir yazı oldu ama daha fazlasını Galatasaray tribünleri söyleyecektir.

28 Ocak 2011 Cuma

Ziraat Türkiye Kupası ve Deja Vu



Ziraat Türkiye kupasında eşleşmeler belli olmuş. Zahmet de olmuş. Çünkü her takım kendi grubunda gelenle oynuyor. Ama biz üşenmeyip gene de yazalım.

Beşiktaş - Gaziantep Büyükşehir Belediye

Gaziantepspor - Galatasaray

İstanbul Büyükşehir Belediyespor - Kasımpaşa

Gençlerbirliği - Bucaspor.

Yarı finaller ise Beşiktaş G.Belediye galibi, Gaziantep Galatasaray galibi ile. İ.B.B Kasımpaşa galibi, Gençerbirliği Bucaspor galibi ile eşleşecek.

Çok fantastik bir kura anlayışımız var.

Konuyu daha detaylı kavramak için:

bknz. seri başı

bknz. çapraz eşleşme

bknz. federasyon ne demek

Chelsea-Torres-Liverpool


Liverpool, Chelsea'nin Torres için yaptığı 35 milyon poundluk teklifini reddetti. Abramovich ısrarcı fakat Liverpool yönetimi yıldızını bırakmak istemiyor. Kenny Dalglish de Torres'i bırakmıyor.

26 yaşındaki İspanyol yıldız üç buçuk yıl önce 26,5 milyon pounda Atletico Madrid'ten Liverpool'a transfer olmuştu. Haziran 2013'e kadar sözleşmesi devam eden Fernando Torres'te Liverpool'da oynamaya devam etmek istiyor.

26 Ocak 2011 Çarşamba

Yeni Kaka

Yeni Kaka olarak lanse edilen Lucas Piazon, Sao Paulo'dan Juventus'a transfer olmuş. Chelsea ile Milan'da peşindeydi ancak anlaşılan Juventus hepsinden önce davranmış.

25 Ocak 2011 Salı

Adebayor Real Madrid'te


Van Bommel'in Milan'a transfer haberinden sonra şimdi de Adebayor'un Real Madrid'e transfer haberi geldi.

Van Bommel Milan'da


Milan, orta sahaya Van Bommel'i alarak takviye yaptı. Ben daha genç bir oyuncu almalarını bekliyordum ancak şimdi düşününce transferi yapan Milan'sa yaşa fazla takılmamak lazım. Orta sahaya ilaç olur. Delidir, doludur, taraftarı hareketlendirir. Şimdi sıra ofansif orta sahaya geldi.

Ibracadabra


Aleggri Zlatan İbrahimovic'in en iyi sezonunu geçirdiğini söyledi. İki beraberlikten sonra alınan galibiyetinin çok önemli olduğunu da vurguladı.

24 Ocak 2011 Pazartesi


Doğum günün kutlu olsun başkan. Geç oldu biraz kusura bakma. İyi uykular.

23 Ocak 2011 Pazar

Dolce & Gabbana


Chelsea'nin giysi sponsoru Dolce & Gabbana olmuş. Ve tabiki teknik direktör ve futbolcular kamera karşısına geçmişler...


Kral Torres


Bu sözler Liverpool teknik direktörü Kenny Dalglish'e ait. Dalglish ilk galibiyetini aldı ve Wolverhampton kalesine iki gol gönderen Fernando Torres'i övdü.

Dalglish: ''Ben geldiğimden beri en iyi performansını ortaya koydu. Sahada bazı şeyler yapmak istedi. Bunu da herkese gösterdi. Çok mutluyum.''

Ayrıca konuşmasında Raul Meireles'i de övdü. ''Raul bugün çok iyi oynadı. İlk golü hazırladı, ikincisini attı. O çok iyi bir futbolcu.''

''Çok zeki futbolculara sahibiz. Bugünkü gibi sahada çok çalışırsak iyi duruma geliriz.''

22 Ocak 2011 Cumartesi

Trabzonspor ve Fenerbahçe


Dünkü Beşiktaş şovundan sonra gözler bugünkü Trabzonspor-Ankaragücü ve Antalyaspor-Fenerbahçe maçlarına çevrildi. İlk sahne alan Trabzonspor'du. Maçı takip edenler bu maçtan Bordo-Mavili ekibin üç puanla ayrılacağına emindi. Ankaragücü'nün sürpriz golü Trabzonspor'u bir puana razı etti. Zor günler geçiren Ankaragücü bu puan ile moralli dönecektir. Trabzonspor için tehlike çanları çalmaya başladı sanki.

Trabzonspor maç boyunca istekli, arzulu ve hücumu düşünerek oynadı. Yattara'nın harika çalımı
sonrası yaptığı ortayı değerlendiren Jaja ile öne geçti. Golden sonra pozisyona da girdi Trabzonspor ancak fırsatları değerlendiremedi. Umut ve Burak etkisiz oynadı. Teofilo gittikten sonra Umut'ta bir değişlik olduğunu görmek mümkün. Geçen sene de böyleydi. Bu sezonun ilk yarısında Teofilo'nun yüksek formu yüzünden o da çok iyi performans ortaya koymuştu. Brozek onu etkileyecektir. Takıma alışma sürecinin göz önünde bulundurulması lazım. Şenol Güneş'i zor bir maç trafiği bekliyor. Hafta içi kupada Beşiktaş ile, haftasonu da Fenerbahçe ile oynayacaklar. Bu iki maçtan özellikle Fenerbahçe maçında yara almadan kurtulmaları gerekiyor. Geçen sene ligi bırakıp tüm motivasyonlarını kupaya yoğunlaştırmışlardı. Bu sefer önemli olan kulvar lig. Bu hafta onlar için gerçekten çok önemli...

Gelelim Fenerbahçe'ye... Aykut Kocaman, bu maçı düşünerek devre arası kampını uzun tutarak takımı İstanbul'a getirmedi. Fenerbahçe uzunca bir süre Antalya'da kaldı. Takımın tek düşüncesi galibiyetti. Bunu başardılar. Fenerbahçe maça istekli başlamasına rağmen gol pozisyonuna girmeyi pek başaramadı. Fenerbahçe'nin, 41. dakikada gelen golden önce Niang ve Emre'nin
değerlendiremediği iki gol pozisyonu var. Gökhan'ın attığı harika golle soyunma odasına moralli gittiler. İkinci yarıda ise galibiyeti korumaya yönelik hamleler geldi Aykut Kocaman'dan. Özer-Semih değişikliği ile Niang'ı forvete aldı, Özer'i ise sol kanada koydu. Niang'ın sol açıkta oynadığı dakikalarda Fenerbahçe'nin en zayıf noktası sol kanadıydı. Antalyaspor hücümlarını hep buradan gerçekleştirdi. Niang'ın defansa yardıma gelmemesi ile tek kalan Andre Santos hücumları engelleyemedi. Özer'in oyuna girmesi ile Fenerbahçe topa hakim oldu, pas trafiğini arttırdı. Maçı da galip bitirmeyi başardı. Fenerbahçe, çok önemli olan bir maçta İstanbul'a üç puanla dönerek hem kötü havayı dağıttı hem de Trabzonspor maçı için taraftara umut verdi.

Maçta ki en önemli an, golden sonra oyuncuların Aykut Kocaman'a koşmalarıydı. Takımdaki inancın bir göstergesi ve gösterisiydi bu. Aykut Kocaman ise güzel oyun fikrinden ziyade skora yönelik bir anlayış tarzına dönmüş. Maalesef istediği Barcelona tarzı oyun sistemini Türkiye Ligi'nde uygulayamadı ve yanlışından demeyelim ama oynattığı bu oyun tarzından vazgeçti.

Antalyaspor ise kontra hücumlarla yakaladığı pozisyonları gole çevirebilse hiç şüphesiz şu an ki atmosfer çok farklı olurdu.

Daha önümüzde pazar günü maçları olmasına rağmen gelecek hafta sonunu iple çekiyorum. Fenerbahçe lige ya havlu atacak ya da puan farkını dörde indirerek şampiyonluk için umutlanacak. Trabzonspor ise mağlubiyette bir çöküş bekliyor gibi. Burak çıkarken ıslıklandı ve yuhalandı. Trabzon'da ki hava değişmeye başladı. Bu maçtan mutlaka galibiyetle dönmek zorundalar. Beraberlik iki takıma da yaramıyor çünkü pusuda bekleyen Bursaspor var.